''If you want the rainbow, you have to deal with the rain''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

15 Ağustos 2020 Cumartesi

İzledim: A Piece of Your Mind

 Nasıl anlatacağımı, neler yazacağımı bilemiyorum aslında bu dizi hakkında. 

Çok hissederek izledim diyebilirim sanırım...

Konusu için, yıllarca içinde yaşadığı karşılıksız aşkını bir yapay zeka ile yanında tutmak isteyen Moon Ha Won ile bu aşkın arasında biyerlerde kendini bulmaya çalışan Han Seo Woo'nun birbirlerinde nefes alması desem çok felsefik olur muyum acaba?

Jung Hae In'i çok seviyorum. Öyle böyle değil. Oppa sevgisiyle değil de, böyle birisini tanımadan yüzüne bakıp seversiniz ya öyle. Yüzünden 'iyi bir insan' olduğu okunuyor sanki, sarılasım geliyor. Oyunculuğundan da çok etkileniyorum beğenmediğim dizisi de yok tabi orası ayrı ama kendisine bakınca içimi ısıtıyor bu adam.

Moon Ha Won çok zavallı bir adamdı. Aşkı dibine kadar yaşayan, 'az sevmek, hoşlanmak' kavramını bilmeyen, başladım mı canını verene kadar sürüne sürüne seven zavallı bir adam... İlk aşkının pençesinden kurtulur kurtulmaz diğerine aşık oldu deli gibi, bi de ilk hoşlanan kendisi olmamasına rağmen. Hem de nasıl aşık olmak.. Yine keder, yine yollarını gözlemek, yine dram... Çok üzüldüm bu karaktere. Sanki Jung Hae In'e sarılma güdüm yokmuş gibi bir de Ha Won'a sarılasım geldi.

Bunca yıldır Ha Won'un aşkına sahip olan kadın ne kadar şanslı bir kadın olduğunun farkına bile değildi...

Hae Soo Bin in canlandırdığı Han Seo Woo da az zavallı değildi hani. Böyle bir aşkın arasında kalmak... Çok zor bir durumdu bence. İnsan hiçbir zaman emin olamaz sanki, kendisini hep başkasına ait olan bir aşkı çalmış gibi hisseder. "O olsaydı beni sever miydi ki?" diye düşünür ister istemez. Hep kalpte bir tek atma hali...

Çift olarak çok mutlu olsunlar istedim. Böyle tam birbirlerine ihtiyacı olan, birbirlerinde devayı bulacak olan bir ikiliydi bunlar. Liman oldular birbirlerine, iyi oldu. 

Birisi şey yazmış dizi için "Yağmurlu bir günde bir fincan çaydan uzuuun uzun yudumlamak gibiydi" diye. Daha güzel anlatılamazdı sanırım, izlerken aynı hissiyatı yaşadım. Böyle yağmurlu bir günde camdan dışarı bakarken elinizde bir fincan kahve, kimi zaman duygulanır, kimi zaman gördüğü bişeye yüzü güler insanın, bazen canı sıkılır gibi olur ama sonra o battaniyenin altında kahveyle oturmanın huzuru sarar kalkası gelmez. Aynen öyle işte.

Ama o duyguyu dinginliği ve sükuneti sevmeyenler sevmez mesela, yerinde duramaz bir an önce fincanı kafaya dikip o koltuktan kalkası gelir ya, işte aynı o şekilde bu ağıııır ağır ilerleyen diziyi hızla koşan dizileri sevenler izleyemez, can sıkıntısından ölür. Dizi çok ağır ilerliyor arkadaşlar, olaysız, duygular üzerine inşa edilmiş. Kendini, ne istediğini, senin neyi mutlu ettiğini bulmak, geçmişinle barışmak, geleceğine umutla tutunmak... Çok şey var ama epey psikolojik. Entrika, kötü adam, romantik komedi, aksiyon, olaylarr olaylar arayanlar el atmasın benden söylemesi.

Beğenmediğim yeri yok mu? Var: diziye temel olan o yapay zeka aleti. Fazla imkansız geldi, sanki kişinin ruhunu içine koymuş gibi. İki ses kaydından karakteri çıkarsa neyse de, kayıttan hem önce hem de sonra yaşadıklarını ve hatta duygularını çıkarması fazla abartı geldi. 

Gıcık olduğum 1-2 karakter de var tabi ama o her zamanki ben^^ Başka da bişey yok. Her şeyi sevdim. Dinlendirdi, düşündürdü, rahatlattı. Müzikler ruhuma gıda oldu. Kaldıkları evdeki dostluk biraz dost özlemimi pekiştirse de yüzümü güldürdü. Alev alev yanan tutkulu bir aşkı değil de böyle birbirine omuz olmaktan doğan güven dolu bir aşkı görmek içimi yumuşattı. 

İşte böyle şeyler...

Biliyorum benden alışmadığınız tarzda bir yorum oldu bu. Ama bilemiyorum, dedim ya çok hissederek izledim, pek düşünemedim sanırım izlerken. Başta neden 12 bölümde bitti ki acaba tutmadı mı diye düşündüm, sonra dedim ki tam tadında bitmiş iyi ki uzamamış. Ama Koreli bir arkadaşım dediğine göre gerçekten de hiç tutmamış Kore'de, reytingler yerlerdeymiş. Şaşırmadım, epey Avrupa tarzıydı bi dizi. 

Sevmeyeni yavaş yavaş işkence ediliyormuşçasına sıkmıştır eminim ki. Ama sevene, anlayana, hissedebilene bir fincan kahve...

 ................

"A single leaf

Lands on the shoulder

Without making a sound

Cosmos laid its hands on me

It was very light"

6 yorum:

  1. Yorumlarınızı okurken zevklerimizin benzer olduğunu düşündüm, gülümsedim. Hae In oppayı da dizilerini de seviyorum. Hep de bu tarz sakin dizilerde oynuyo iyi ki. Tabi Kore de tutsaydı daha güzel olurdu ama buralarda da çok tutmamış anlaşılan, kimse yorum yapmamış :((

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ay çok sevindim inşallah yazdığım diğer diziler de size yakın olur da belki izlersiniz^^ Hea jin gerçekten şu yaşımda beni ergene çeviren mükemmel bi oyuncu hihi^^
      genelde diziler yayınlandığı coğrafyada tutarsa yüksek reyting/oy alıyor, burdakiler de o reytingleri baz alarak izlediği için orda tutanlar burda tutuyormuş gibi oluyor mevzu. ben biraz adam kayırdığım için popülariteden çok oyuncu/konu seçerek izliyorum ve bence çoook da iyi yapıyorum çünkü bu dizi şahaneydi^^

      Sil
  2. Hea Jini something in the rain de çok sevdim. Sonrasında one spring night i izleyince oyunculuğuna şaşırdım, aynı yüz başka bir adamdi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. çok iyi değil mi yaaa... gerçekten son zamanlarda en severek izlediğim oyunculardan birisi..

      Sil
  3. İzledimmmm ve benzeri dizi bulmakta zorlanıyorum o kadar güzel ve huzurluydukii...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. hem romantizm olsun hem dramı da eksik olmasın derken aynı dinginlik ve huzuru verebilen bi dizi benim de aklıma gelmiyor vallahi... tarzının öncüsü sanırım :)

      Sil

Sen de izledin mi? İzlemedin mi? Peki şimdi izlemeyi düşünüyor musun? Bekliyorum yorumlarını^^