''If you want the rainbow, you have to deal with the rain''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

31 Ocak 2019 Perşembe

İzledim: Terius Behind Me

Tam başladım dizi izlemeye, rayına oturdu her şey dedim ki bilgisayarım bozuldu yazı yazamaz oldum. Var mıdır böyle bir bloggerlık aşkı ki, internet cafeden bildiriyorum size sevgili okur!

Yazı yazamasam da bol bol dizi izledim, her bulduğum bilgisayarda post girmek için notlarım hazır^^

Uzun inzivam sonrası ilk izlediğim diziyi Running Man ve ekibine olan sevgim ve sadakatimden izlediysem bu diziyi saf, pür-ü pak aşktan izledim okurcum. Beni uzun zamandan beri okuyanlar bilir So Ji Sub aşkımın ölümcül olduğunu. Number 1'ım olduğunu. 
Ama ona rağmen objektif bir yoruma buyrun efendim:


Ajan Kim Bon, üzerinde çalıştığı davanın bir şekilde karşı komşusuyla alakası olduğunu düşünür ve onlara yakın olup her şeyi araştırmaya karar verir. Bu arada karşı komşusu Go Ae Rin, kocasını yeni kaybetmiş, hem para kazanmaya çalışan hem de yaramaz ikizleriyle ilgilenmek zorunda olan bir ev hanımıdır. Ajan Kim Bon, kimliğini gizleyerek Go Ae Rin için bakıcı olarak çalışmaya başlar.


Ve Tanrı Erkeği Yarattı!!!

Öncelikle So Ji Sub diye bir gerçek var bunu görmezlikten gelemeyiz arkadaşlar. Dizide yine oyunculuğunu döktürmüş. Bir kere uzun zaman sonra dublör kullanmadan çektiği efsane dövüş sahneleri var ki o dizide gördüğünüz atlamalar zıplamalar uçmalar kaçmalar, el kol hareketleri, tabanca şovlar hepsi kendine ait. Şöyle söyliyim bi tek köprüden aşağı kendi atlamamış plastik manken atmışlar o kadar yani hahahaha...


Sonra ilk defa dolu dolu çocuklarla etkileşimde olduğu, şakalaşıp gülüp eğlendiği bambaşka bir rolde izledik onu. Nasıl bir hazdı onu o şekilde izlemek anlatamam. 
Benim gibi evlilikte çolukta çocukta gözü olmayan birisini çocuğa özendirdi  (ama tabi babası o olursa^^). Çünkü düşünsenize hayallerimdeki erkeğin resmen baba oluşunu izledim. İnanıyorum ki o da bu diziyi çekerken 'ahh ahh keşke ben de baba olsam' diye geçirdi içinden ve üzülerek söylüyorum ki en yakın zamanda evlilik haberlerini falan duyabiliriz çünkü mükemmel bir baba adayı. Ve tabiiki bunu sadece dizi sahnelerine bakarak değil, her zamanki gibi kamera arkalarını da izleyerek söylüyorum. Kamera arkasında, dizide olduğundan daha çok ilgilenip eğleniyordu çocuklarla, içim aktı. 


Sonra kılıktan kılığa girdi adam bu dizide. Şaman oldu, köyde çalışmak için binbir çeşit teyze kıyafeti giydi. Ama ennnnnn çok sevdiğim Leon oldu ya!!!! Hangisi So Ji Sub deseniz yeridir yani ama sağdaki SJS soldaki orjinal Leon ve Mathilda^^


Go Ae Rin rolünde ise Jung In Sun vardı. Arkadaşlar ben bu kadın yüzünden geçen senenin ennnn çok izlenip en çok beğenilen dizisi olan Eulachacha Waikiki'yi yarıda bıraktım. 'Herkes izliyo diye izlemek zorunda değilim yaa, kıza gıcık oldum izlemicem' diye cool cool hava attım da ne oldu? Havam sönüverdi işte mevzu bahis So J Sub aşkı olunca. Yani demem o ki 'Bula bula bu kızı mı buldular?!?!?!' hissiyatıyla izledim diziyi. 

Zaten bir röportajda izledim de , kız da 'Hala karşımdakinin So Ji Sub olduğuna inanamıyorum' diyor. O da kendine fazla gördüyse demek...

Ha demeyin ki kıza gıcık oldun da objektif olamıyorsun diye.. Açıkça söyleyeyim kız kötü bir oyuncu değil ama binbir duygu içinde olan Go Ae Rin rolünü de şahlandırmamış yani. Çok zengin bir karakter vardı dizide. Bir yandan kocası ölmüş onun acısı var ama iki tane şeytan çocuğuna bunu hissettirmemesi lazım, bir yandan yıllardır ev hanımlığı yapan bir kadın birden bire dış dünyaya çıkıp çalışıp çocuklarına bakmak zorunda kalıyor, diğer yandan da kocası öleli az bi zaman olmuş başkasından hoşlanmaya başlarken kendisini ajanların içinde akıl almaz bir davanın ortasında buluyor. Tüm bunları yaşatması gereken bir oyuncu için mimikleri, duyguları, yüz hatları ve vücut dili oldukça sıradan. 


Çift olarak büyük hayal kırıklığı arkadaşlar...

Bildiğiniz ahretlik konsepti. Aşk var ama kendin anla onu diyor senarist. Bu resimde gördüğünüz 'burun öpücüğü' görüp görebileceğiniz tek sahne. 

Kadının kocası yeni öldü dur yavaşşşş diyenler olabilir ama yok yani bu kadar da olmaz. Aşk kırıntılarının olduğu ufak imalı sahneler de olmasa dünya ahiret bacımsın dese yeridir derdim yani, hiç tarzım değil. 

SIFIR, zero, rakamla 0 aşk sahnesi. Sen romantizmin kralı So Ji Sub'ı diziye al bi kere öpüştürmeden diziyi bitir. Enayi derler be adama!


Dizi aslına bakarsanız çok bilindik birkaç Hollywood filminin karışmış hali. Mesela Jackie Chan'in falan aşırı meşhur filmleri vardır gizli bir ajanken süper dadılık yaptığı, konsept o zaten. Bir de Colin Firth'ün oynadığı iki filmlik King's Man serisi vardır. O filmde King's Man diye bir ajan ekibi altında gizli bir operasyon merkezinin bulunduğu bir terzi dükkanında çalışırlar. Bu dizide ise bizim ajan ekibi King's Bag isimli bir çanta dükkanının altındaki operasyon merkezinde yürütüyor her şeyi. Fikir neyse de ismi de bu kadar çalmasaydınız ya diye düşünmeden edemiyor insan...


Normal şartlarda ajancılık dizilerini pek sevmem, hele de içinde ağır bir aşk yer almıyorsa. Yoksa yanlış olmasın yani Healer candır! Ama bu dizide bir şeytan tüyü var. Evet o şeytan tüyünün adı So Ji Sub ama inanın ki ondan alakasız bir şey daha var. Bi kere bol bol komedi, kimin iyi kimin kötü olduğunu anlayamadığımız sürükleyici bir senaryo ve hatta iyilerin kötü kötülerin iyi oluş hikayesi, dolu dolu dostluk ve inanılmaz bir enerji. Zaten o kadar kalabalık, kaliteli ve mükemmel bir kadro var ki bu enerji kaçınılmazdı sanırım.


Aşırı eğlenceli KIS ekibi,


Cin gibi King's Bag ekibi,


Ve hepsinden önemlisi yan rollerin kralı Kang Ki Young. Arkadaşlar bu adam efsanedir o kadar! Yani şöyle ki, bir dizinin kadrosunda bu adam varsa başrollere bakmaya gerek yok, o dizi güzeldir. Böyle bir yetenek yok! Hem kendisi mükemmel bir oyuncu, hem oynadığı her diziyi yüceltiyor hem de inanılmaz senaryo seçme yeteneği var. Yani o yüzden aslında şimdiye kadar diziyle, oyuncularla ilgili yaptığım tüm yorumlar boşuna... Bu adam varsa iyidir çünkü hihihi^^


Son olarak dizinin finaliyle ilgili yorum yapmazsam 'geleneksel Kore dizisi senaristlerine nefret seaansı' eksik kalır diye düşünüyorum.

Dizinin sonunda senarist şöyle diyor: ileride güzel şeyler olacak gibi ama sana göstermek istemiyoruz, sen hayal et zaten koca diziyi sen sonunu hayal et diye yazdık. 

Özeti budur. Çok can sıkıcı -_-


Yazıyı bu fotoğrafla kapamasam olmazdı. Belki blogda yazmadım ama tabiiki ödül törenlerini izledim ve MBC ödül töreninde So Ji Sub 'Daesang' yani en büyük ödülü aldı. Ödül törenine girerken kırmızı halıda Kang Ki Young röportaj yaparken 'So Ji Sub hyoungnim ödül alırsa bir burun öpücüğü yaparız' diye birşey çıktı ağzından. Tabii ki törenin sonunda ödülü So Ji Sub kazandı ve sunucular anında Kang Ki Young'u sahneye davet ettiler. Ve bu mükemmel tablo... İnanılmaz eğlenceliydi. Ödül töreninde böyle eğlenceli bir sahne çıkaran dizinin kendisinin de eğlenceli olabileceğini tahmin edebiliyorsunuzdur sanırım. Giriş gelişme ve sonuç boyunca romantizm açısından büyük hayal kırıklığı ama aksiyon ve komedi açısından coşturan bir dizi diyebilirim Terius Behind Me için. Siz karar verin artık izlenir miii izlenmez miiii...




15 Ocak 2019 Salı

İzledim: Lovely Horribly Dizi Yorumu

Yeni yılın ilk yazısıyla merhaba canım okur.
Evet artık vakti gelmişti yeni bir Kore dizisinin. Bu sene malum iyice boşladım blogu, utanç içerisindeyim. Dizileri izleyemedim geri kaldım diye ne best of 2018 yazısı yayınladım ne de izlememe rağmen ödül törenlerini yazdım. Çünkü ödül alanlar hak etti mi etmedi mi emin değilim yani ne yazayım yalan mı söyleyeyim size? Neyse efendim. Senenin son 5 ayı falan dizi izlemediğimi düşünürsek epey kabarmıştı 'izlenecek diziler' listem. Ben de kendimce birkaçına öncelik verdim.

Yılların Running Man fanı olarak, üyelerden Ace'imiz Song Ji Hyo'nun dizisini başa almak işten bile değildi elbette. 3 günde izledim ve yazıyorum. Buyruns.


Yoo Phillip ve Oh Eul Soon'un birbiriyle bağlı trajik bir kaderi vardır. Birisi mutsuz olduğunda diğeri mutlu, birisi şanssızken diğeri şanslı olurlar. Hayatları 8 yılda bir gün kesişirken sonunda aynı dizide çalışmak zorunda kalırlar ve dizinin senaryosuyla hayatlarının benzerliğinin gizemini birlikte çözmeye karar verirler.


Song Ji Hyo YILLARDIR her hafta izlediğim ve karakteri başta olmak üzere kendisine tamamen hayran olduğum özel bir kadın benim için. Gelmiş geçmiş en iyi oyuncu diyemem ama bana kalırsa yine de hayal kırıklığına uğratmayan iyi bir aktris.

Running Man'de ekip üyelerinin tamamı ve gelen tüm konuklar Song Ji Hyo'nun ne kadar güzel olduğunu anlatır durur. Programa bile makyajsız çıkmaya cesaret eden nadir kadınlardan olduğunu, çok duru bir güzelliği olduğunu, yaşını asla göstermediğini söylerler. 37 gerçekten de göstermiyor yani bebek gibi bir kadın. Böyle duru bir kadını patates suratlı göstermeyi başaran dizi ekibine saygılarımı iletiyorum. Yani tamam tükenmiş, mutsuz, kendisiyle ilgilenmeyen bakımsız bir kadın profili çizmeye çalışmışsınız ama yine de bu kadar patates suratlı yapılmaz ki insan!


Yoo Phillip rolünde ise Park Si Hoo vardı. Kendisi benim genel olarak pek sevemediğim bir aktör maalesef. Bundan önce sadece 1 dizisini izlemişim. Bu dizide farkettim ki oyunculuğu hiç de fena değil, beğenmemem tamamen benim sorunummuş. Ama hala bi bayılamadım orası da ayrı bir konu. 

Karakter Yoo Philip aşırı bencil, korkak ve kendini beğenmiş birisi gibi görünürken aslında hiç de öyle olmayan, aktör olmasının altında bile bir sebep olan; şan, şöhret, paradansa tercih edeceği ve mutlu olacağı pek çok şey olan ve bu yanlarını da dizi ilerledikçe görebildiğimiz güzel bir karakterdi. 
Ne cümle kurdum be!


30 yaş üstü 'rütbeli' oyuncuların olgun dizilerini izlemeyi seviyorum biliyorsunuz. Burda da birkaç dokungaçlı sahne vardı beni memnun edecek. Ama kimyalarına bayılamadım. Sonra kamera arkası görüntülerini izlerken (yorumları yazmadan önce hep izlerim) farkettim ki kamera arkasındaki şakalaşmaları, küçük temasları, gülüşmeleri derken çok daha büyük bir kimya var aslında. Bunun diziye tam olarak yansıyamamış olması çok acı. Tamamen yönetmeni suçluyorum bu durumdan. Her kimse yazık etmiş güzelim çifte.


İkinci erkek rolünde tam bir eye candy olan Lee Gi Kwang vardı. Kendisi esasen şarkıcıymış ki benim pek sevdiğim bir durum değil bu ama oyunculuk yapalı da bayaa olmuş dizileri epey var. Ama ben ilk defa izledim ve BA-YIL-DIM. Böyle bir sevimlilik, böyle bir gülümseme yok arkadaşlar. Bi de üstüne üstlük mükemmel bir karakteri canlandırıyordu, 'ben olsam bunu seçerdim yaaaaa' dedirtti bana yani. Ayrıca şu çocuğun 29 yaşında olduğuna kim inanır? Bildiğin 18 gösteriyor. Ben her ne kadar baby face tiplerden çok hoşlanmasam da bu çocuk adeta bir çilekli pasta!


Dizinin en güzel sürprizi Running Man üyelerinden Haha'nın cameosuydu. İlk bölümde bir görünüp mutlu etti bizi (biz=Running Man hayranları). İnanın sırf şu sahne bile diziyi izlemek için yeterli bir sebepti^^


Açıkçası dizi ilk başta benim çok kafamı karıştırdı. Ama kötü bir karışıklık değil. Şöyle ki hani gerilim bişeyler izlerken sonunu tahmin edersiniz ve sizi asla şaşırtmaz yaa, bu kesinlikle öyle değildi. Yani dizide hayalet var mı, yok mu, varsa hayaletler kötü mü iyi mi, bizimkilerin başına gelenler kötü hayaletler yüzünden mi kötü insanlar yüzünden mi uzuuuuuunca bir süre anlayamadım. Yada mesela senaryoda yazılanlar mı gerçek oluyordu yoksa kız geleceği görüp onları senaryoya mı yazıyordu tam bir muammaydı. Bu anlayamama durumu da çok hoşuma gitti çünkü dizinin heyecanı hep canlı kaldı.


Benim için dizi asla sıkmayan, oldukça seri ilerleyen, 'ne olacak, bunlar neden oldu, suçlu kim' diye sürekli olarak merakta tutan oldukça güzel bir diziydi. Hayalet konusuyla supernatural diyebiliriz ama genel olarak korku/romantik komedi sanırım, ki severiz böyle şeyleri değil mi? ^-^





1 Ocak 2019 Salı

Meteor Garden 2018

Yeni yılın ilk günü için gerçekten hevesle hazırladım bu yazıyı. Blogu çok boşladım biliyorum. Önce uzun bir sonbahar tatiline çıktım, sonra tam bloga döneyim dedim bir yazımın çalınmış olması durumuyla keyfim ve hevesim kaçtı. Sonra da bu diziye başladım ki o da epey zaman aldı aşağıda anlatınca anlayacaksınız.

Ennnn çok okunan yazılarım olan senenin en iyi dizileri, filmleri, kozmetikleri vb. yazılarımı da yazmadım tabii. Bikere yılın son 4 ayında dizi izlemedim. Yılın 3'te 1'i demek dizilerin de 3'te birini izlememiş olmak demek. E ozaman da 'BEST OF' listesi yapabilecek kapasitede hissedemedim kendimi. 

Neyse..
Şu anda çok uzun ve dolu bir yazıyla açıyorum yılı. Tutarlı bir şekilde ilerleyeceğime söz veremem ama deneyeceğime söz verebilirim. Çünkü izleme şevkim olmasa bile izlemek istediğim dizi çok.

Buyrun efendim Meteor Garden 2018


Bilmeyenlere konusu şöyle, üniversiteye başlayan Shancai kendisini okulun popüler çocukları olan F4 ve bu grubun lideri Daoming Si ile oldukça karışık bir ilişki içerisinde bulur. Aslında temelde fakir kız zengin oğlan hikayesi de diyebiliriz.

Daha da güzel açıklayacaksam, hepimizin bilip sevdiği ve muhtemelen izlediği ilk dizilerden olan Boys Over Flowers'ın Çin versiyonudur bu dizi efendim.

Bu serinin hemen her versiyonunu izledim.

Boys Over Flowers, Kore, 2009


Hana Yori Dango, Japonya, 2005-2007 (2 sezon)
2008 film

hana nochi hare ile ilgili görsel sonucu

Hana Nochi Hare,  Japonya, 2018


Meteor Rain, Tayvan, 2001-2001-2002 (3 sezon)


Meteor Shower, Çin, 2009


Sanırım izlemediğim tek versiyon
Hana Yor Dango, Japonya, 1995 film

Evet kısaca tüm versiyonları yazdıysak esas yazımıza başlayalım ozaman.
Öncelikle diziyi izlerken daha kullandıkları şarkılarla kalbimi kazandıklarını söylemem lazım. Genelde Uzak Doğu yapımları kendi dilinden şarkılar kullanırken bu dizide İngilizce şarkılar vardı ve benim ennnn sevdiğim şarkılardan ikisiydi. Onları buraya bırakıyorum ki okurken dinleyin.



Bu arada youtubeda şarkının altı Meteor Garden'da duydum geldim yorumlarıyla dolu. Bayaa güldüm^^


Şarkılardan birisini açtıysanız devam ediyorum.


Başrolde Daomin Si (bizim anlayacağımız Kore diliyle Gu Jun Pyo) rolünde Dylan Wang diye bir arkadaşımız vardı. Şimdiye kadarki tüm versiyonların en yakışıklı başrolü diyebiliriz kendisine rahatlıkla. İzlerken gözüm gönlüm açıldı vallahi.

Klasik sabun köpüğü gibi bir siniri olan, aşkından geberen, tüm dizi boyunca kızın peşinden koşan bir çocuk izledik. Haklıyken de özür diledi, 'yok artık daha da gitmez kızın peşinden, o kadar da gurursuz olamaz' dediğimizde de kızı peşinden gitti. Çok tatlıydı yüreğimi parçaladı, yazık oldu gencecik çocuğa ne diyeyim.


Sanchai (Geum Jan Di yani Kore'de) rolünde ise Shen Yue diye bir kızımız vardı. İzlediğim Çin dizilerinin sayısı bir elin parmaklarını geçmemesine rağmen bu kızı daha önce izlemiştim. Demek ki Çin'de popüler ve iyi bir oyuncuymuş diye tahmin ediyorum.

Sanchai, dizinin tüm versiyonlarındaki başrol kadın karakterlerde olduğu gibi aşşşşşşırı gıcıktı. Yani bu kadar şımarık, çocuğu kendi peşinden koşturan, kadir kıymet bilmeyen, nankör birisini daha görmedim şu ömrümde. Daoming Si şu kızın neyini sevdi anladıysam ne olayım! Hayır bir de dizi diğer tüm versiyonlarından kat be kat uzun, gıcıklığım da o kadar katlandı, şu kızı izlerken tırnaklarımı yedim.


Çiftimizin güzel bir uyumu vardı aslında EĞER İZLEYEBİLSEYDİK.  Şimdiye kadar gördüğüm en zor kavuşan çift diyebilirim, ki ne ağır Kore dramaları izlediğimi az çok biliyorsunuz siz de artık. 3-4 bölüm hariç hep ayrı, hep kavgalı, hep mutsuz. Zavallı Daoming Si hep koşsun kızın peşinden. Böyle izledik diziyi yani. Kız bi garipti. Elini tutuyor ertesi gün yüzüne bakmıyor, öpüyor çocuğu sonra sevgili değiliz diyor, çıkmaya başlıyorlar seni sevmiyorum diyor. Çocuk manyak oldu tabi.


Dizinin F4'üne bakar mısınız arkadaşlar? Böyle güzel yüzlü bebeksi çocuklar hiç tarzım olmasa da tam bir göz ziyafeti değil mi? Gerçekten mükemmel bir kadro oluşturmuşlar diyebilirim.


Diziyle ilgili genel bilgiler vermeye başlayayım dersem aklıma gelen ilk şey şu oluyor: çok uzundu!
Yani çok uzundu arkadaşlar, çok uzun. anlatabiliyor muyum? Çok uzun!

Dizi 49 bölüm! Ama şöyle düşünün, 16-20 bölüm olan diğer tüm versiyonlarıyla hemen aynı senaryoya, aynı olay örgüsüne sahip. Yani Boys Over Flowers 25 bölüm ama bu 49! Bitmedi. Süründü. Aynı olaylar, aynı muhabbetler döndü durdu. Çürüdüm yeminle.


Ayrıca aşşşşşşırı flashback dolu. Yani boğacak kadar. Durum böyle olunca da dizinin uzaması çok normal tabiiki.
Son 2-3 bölümde yeni sahne yoktu nerdeyse ful flashback özet geçtiler. Sıkıldım.


Peki sonu nasıldı? Şükür ki mutlu sondu. Ama saçmalıklarla dolu. Mutlu saçma yani.
Böyle hayalimsi, kandırmalı, benim bile izlerken tam anlayamadığım abuk subuk şeyler oldu. Güya düğün var, ama kızcağızı rezil ettiler orda. Bikere düğünde aileler yok. Dost düşman dizide görünen herkes düğünde ama aileler yok. Töbe töbe. Sonra düşürdüler kızı, abuk subuk 'beni seç' muhabbetleri, ardından Selena tarzı bir Daoming Si'yi çağırma anı. Yani izlemeyenlerin bu yazdıklarımdan bişey anlamadığını biliyorum ama gerçekten çok saçmaydı ve ben izlesem de pek bişey farketmedi emin olun. 

Sonra bir ara dünyanın en saçma şu sahnesi yaşandı:


Bu dansın orjinal hali benim en sevdiğim koreograf olan (sanırım tek sevdiğim çünkü tek tanıdığım) Galen Hooks'un koreografisi. Dans dehası iki çocuğun performansı internette çok meşhur olmuştu bir ara belki hatırlarsınız. Bu çocuklardan sonra yukardaki kızlar gözlerimi kanattı. 


Neyse efendim bu yazıyı sonunda yazdığıma göre o utanç dolu dans sahnesini hafızamdan şu an itibariyle siliyorum.


Peki hiç mi güzel birşey yoktu? Vardı. Kadro mükemmeldi mesela bence. Oyunculuklar keza çok iyiydi. Mesela Londra'da birlikte son bir gün geçirdikleri ve ayrılmak zorunda oldukları bir sahne vardı ki... İkisi de gülmeye çalışıyor ama ikisi de ağlıyor içten içe. Mükemmel bir oyunculuktu. Yan roller, yardımcı oyuncular... Hepsi çok iyiydi bence. İşte bu yüzdendir ki ben bu dizi yorumunu şöyle bir özetle kapatmayı doğru buluyorum:

Dünyanın en popüler senaryolarından birisini al, o senaryoya olabilecek en iyi castingi yaparak mükemmel oyuncular yerleştir. Sonra da 49 bölüme uzatmak için sakız gibi gere gere gere çekiştirerek herşeyin içine et! Bravo! Bunu da başarmak kolay olmasa gerek... 
Tebrikler.