''If you want the rainbow, you have to deal with the rain''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

24 Nisan 2019 Çarşamba

İzledim: Top Star Yoo Baek Dizi Yorumu


Yoo Baek sürekli sorun çıkararak kötü imaj çizen ünlü bir oyuncudur. Ona ceza vermek isteyen ajansı hiçbir teknolojik eşyanın olmadığı, telefon ve internetin bile bulunmadığı, 80'ler esintili hayat sürülen bir adaya gönderir. Yoo Baek burda Oh Kang Soon ile tanışır.


Running Man'e sadakati olan bir fan olarak kendisine çok bayılmasam da Jeon So Min dizisini izlemesem olmazdı.

Jeon So Min benim için çok enteresan bir oyuncu. Güzel desem değil ama çirkin de diyemem. Oyunculuğu iyi desem değil ama dizi boyunca şiveli konuştu, kolay bir şey olmamasına rağmen onun da üstesinden iyi geldi.

Hiçbir şeyden emin değilim ama tek bildiğim şey gerçekten enerjisi çok yüksek ve olduğu yeri aydınlatan bir insan.


Diziye adını da veren Yoo Baek rolünde Kim Ji Seok var. Genelde hep kötü adam, yan rol, ikinci erkek olarak izlediğim Kim Ji Seok'u ben şahsen ilk defa başrol olarak izledim ve ba-yıl-dım!!!

Bikere şunu söylemeliyim ki bu adam tam benim tarzım. Sesi, dolgun dudakları ve kemikli yüz hattıyla pek çok meşhur oyuncu gibi bebeksi bir suratı yok, aksine çok erkeksi. Ve bence seksi olmanın beden bulmuş hali.

Oyuncu olarak da hem sevimli, hem karizmatik hem iyi hem kötüyü oynayabilmesi ne kadar yetenekli olduğunu kanıtlıyor sanırım.


İkinci erkek Choi Ma Dol rolünde de Lee Sang Yeob vardı. Yine benim çoook sevdiğim birisi. Hani diziden hangi filmden sevdin derseniz, bikaç bişeyini izledim ama hatırlamıyorum. Benim esas sevme sebebim: bu çocuk Running Man'e en çok gelen konuklardan birisi ve artık sanki ana ekibin bir parçası gibi. Öyle sevimli, eğlenceli, alçak gönüllü, sıcak kanlı bir karakteri var ki anlatamam size. O yüzden bu diziyi izlerken sanki kendisini canlandırmış gibi geldi. Bu arada dizi boyunca şiveyle oynaması takdir edilecek bir şeydi. Hiç gözüme batmadı ve çok hoşuma gitti. 

Choi Ma Dol tam mahalledeki, okuldaki yada Kore dizilerinde geçen kilisedeki çocuk imajında. Çok düzgün, dürüst, iyi kalpli ve çok bizden. Yani diğer taraftaki top starla kıyaslayınca sıcacık bir insan. 

Güzel bir aşk üçgeni vardı:
Seksi erkek sempatik erkeğe karşı!!!!


Çift olarak bakarsam her ne kadar aşkın ortaya çıkışı ve gelişme süreci bana çok manalı gelmese de eğlenceli bir çiftti diyebilirim.


Bu dizilerde sonradan gelenlerin, yıllardır aşık olup el üstünde tutanları yenerek kızı kapması hikayesi de hep üzmüştür beni.

Gerçi yıllardır kızın yanında olan da elini çabuk tutsaymış, değerini bilseymiş dimi ama!


Dizi genel olarak eğlenceli hızlı akan ve yüz güldüren bir dizi. Ama çok üst seviyede diyemem, Kore dizisi deyince hemen aklıma gelir diyemem, adı meşhur pek çok diziyle yarışır diyemem...

Öncelikle biraz karikatürize yanları var, abartı tepkiler, komik olsun diye aşırıya kaçan sahneler... Bunlar kişisel olarak benim pek sevmediğim şeyler olduğundan hoşuma gitmedi izlerken, olmasaydı daha iyi olurdu dedim.

Bu arada dizi boyunca sık sık gördüğümüz bir dolup bir boşalan kum saati vardı. O neydi asla anlamadım. Dizinin fantastik bir ögesi mi vardı? Sonunda yok mu oldu? Gerçekten anlamadım!!! İzleyip de anlayan varsa bana da anlatsın lütfen.


Dizinin sonu da fena değildi. Yani babanesini bırakamayan kız bıraktı mı çocuk mu adaya taşındı ne oldu anlamadım pek ama en azından mutluydu. 

Diziyle ilgili bir şeyler incelerken bir röportajda diziyi çekmek için 6 ay adada kaldıklarını okudum. E dizi 11 bölüm? Her haftaya bir bölüm desen 6 ay 24 bölüm eder. Klasik bir Kore dizisi 16 bölüm ama bu 16 bile değil, 11... Baştan 11 bölüm mü planlamışlardı (ki hiç sanmıyorum) dizi çekildi de kısa mı kesildi, beğenilmedi mi yoksa 6 ayda sadece 11 bölüm çekmeyi mi becerdiler anlamadım.

Neyse uzun lafın kısası, kısa, eğlenceli, su gibi akan sevimli bir diziydi. Bir baş yapıt diyemem ama kısa olmasından da mütevellit boş zamanlarınızda ağır dram izlemek istemediğiniz dönemlerde vakit öldürmek için bir şans verebilirsiniz. 



16 Nisan 2019 Salı

İzledim: Encounter Dizi Yorumu

Dikkat çekici oyuncularıyla adından çok söz ettiren bir dizide sıra


Hayatının hep başkalarının istediği şekilde yaşamak zorunda kalan Cha Soo Hyun ve sıcacık bir aile içerisinde özgürce yaşamış Kim Jin Hyuk ilk defa Küba da tanışır ve bu iki alakasız insan çok güzel bir gün geçirir. Bir daha görüşemeyeceklerini düşünerek ayrılıp Kore'ye dönen ikilinin yolları çok sevimsiz bir şekilde tekrar kesişir.


Descendants of the Sun'dan beri heyecanla beklenen Song Hye Kyo yu izledik başrolde. Sorun bende mi bu kadında mı bilemiyorum ama oyunculuğu çok donuk geliyor bana ve sevemiyorum bir türlü. Yine şaşırtmadı beni. Bayılamıyorum kendisine. 

Özellikle burdaki karakterin ifadeleri öyle donuk ve soğuktu ki bana That Winter the Wind Blows'daki kör karakterini anımsattı devamlı. Yani ordaki kör karakteri ne kadar donuk ve duygusuz bakıyorsa burda da öyle bakıyordu bence.

Fecahat saçlarından bahsetmek bile istemiyorum.


Veeeee gönüllerin prensi Park Bo Gum!!!

İlk yorumum: fecahat saç number 2. Sözleşmişler mi ne?

Öncelikle saçından mıdır aşırı kıvrak hareketlerinden midir bilemiyorum töbe estağfurullah bu çocuk dizinin başlarında aşırı derecede gay vibe ı verdi bana. Halbuki çok yakışıklı ama yok erkek gibi göremedim yani.

Ondan sonra saçını kestirince biraz adama döndü ama yine de en duygusuz ve beni en etkilemeyen oyunculuğunu sergiledi diyebilirim. Her dizisinde içimi bir kıpır kıpır ederi, bırakın dizileri reality showlarda bile bayılarak izlerdim ama yok bu sefer hiç bişey olmadı. Karakteri bana hiç geçmedi.


Çifte gelince... Duymuşsunuzdur bu ikilinin öpüşme sahneleri falan çok olay oldu, Park Bo Gum nasıl en yakın arkadaşının karısını öptü diye. Bence oyunculuk mesleğini hiç anlamıyor böyle konuşanlar. 

Mevzu o değil ama ben de bu ikiliyi hiç yakıştıramadım. Normalde dizileri izlerken böyle öpüşme sahneleri, temaslı sahneler gelince yüzüm bir güler, aşkı izlerken ben de mutlu olurum. Burda en romantik sahnelerde bile yüzüm gülümsemedi, içim hiç kıpırdamadı. Öpüşme sahnelerine dövüş sahneleriymişçesine sıkılarak ve boş gözlerle baktım.


Dizi rengarenk ve cıvıl cıvıl Küba'da başlıyor. Her yerden müzik ve renk fışkırmasına rağmen nasıl o kadar sıkıcı bir bölüm çekebilmişler, nasıl böyle kötü bir başlangıç yapabilmişler şaşırdım açıkçası. Sabrettim, sonradan açılır elbet dedim.

Ama ilk bölümünü izlerken ne tahmin ediyorsanız kalan bölümlerde de aynen onlar oluyor. Dizi açılmıyor, sıkıcılık ve monotonluktan kurtulamıyor. Hiçbir olay yok. İki hayatın uyumsuzluğu, ailelerin itirazı, konum farklılıkları... Mesele bu kadar zaten.

Pek bi aksiyon yok yani. Bu ikisi ilişkilerini yürütebilmeye çalışıyorlar ve biz 16 bölüm boyunca bunu izliyoruz. Hem de hiçbir heyecan olmadan. Film de olabilirmiş bence rahatlıkla. Dizi için çok sıkıcı ve uzun geldi bana bu senaryo.


Bana kalırsa en büyük sorun bu iki 'büyük isimli' oyuncuyu alıp, kendilerine uymayan bir senaryoya koymak olmuş. Diziye başlamadan önce Pretty Noona Who Buys Me Food enerjisine yakın bir şey bekledim. Bu da aynı onun gibi noona konulu, yani kadın karakterin erkekten yaşça büyük olması hikayesi. Ama bu ikilide oradaki enerji asla yok! Bi kere orda iki oyuncunun mükemmel bir uyumu ve kimyası vardı. Çocuk gençti ama kızın da enerjisi çok fresh ve gençti. Burda tip olarak da enerji olarak da Song Hye Kyo, Park Bo Gum yanında çok yaşlı kalmış. Birbirleriyle uyumlu bir kimyaları yok bu yüzden de ilişki izlerken hiç inandırıcı gelmedi gözüme.


Çok samimi diyorum diziyi izlerken bana duygu geçen ve sevdiğim tek sahneler bu ikilinin sarhoş olduğu sahneler (çok eğlendim) ve Park Bo Gum'un ağladığı sahneler (çok güzel ağladı çok duygulandım) oldu. 

Maalesef ve gerçekten maalesef diyorum ittirerek bitirdiğim ve benim için büyük hayal kırıklığı olan bir dizi oldu. Sevmeyi çok istemiştim halbuki... İzleyip izlememek size kalmış. Yorumlarınızı merakla bekliyorum.

NOT: Dizinin gerçek adı 남자친구-Namcaçingu yani Erkek Arkadaş anlamına gelen bir kelime olmasına rağmen değiştirip Encounter yapmalarına da gıcık oldum. Dizi yapımcılarına 'siz diziye isim koymaktan ne anlarsınız, hiç de güzel koyamamışsınız, biz dizinizi çevirip istediğimiz adı koyucaz!' demek gibi oluyor ve sinir oluyorum.









6 Nisan 2019 Cumartesi

İzledim: Tomorrow, With You Dizi Yorumu

Herkesin bayıldığı Come and Hug Me hüsranından sonra bir de listemde olan ama az beğenildiği için hep ertelediğim Tomorrow With You'ya şans vereyim dedim. 

Çok da iyi yapmışım. 

Yavaş dedikleri dizi o kadar heyecanlı ki bi bölüm , bi bölüm daha ay çok merak ettim diye diye bi baktım sabah olmuş.


Metro aracılığıyla zamanda ileriye gidip gelme yeteneği olan Yoo So Joon, kaderinin Song Ma Rin isimli bir kadınla kesişeceğini görür ve onunla evlenmeye karar verir. Dizi bu ikisinin evlilik hayatı ve Yoo So Joon'un geleceklerini kurtarma çabasını anlatıyor.


Song Ma Rin rolündeki Shin Min Ah her zamanki güzelliğiyle göz kamaştırıyor. Gerek güzelliği gerekse de oyunculuğuyla olsun benim favori Koreli aktrislerimden birisi. Gerçekten gözlerim bayram ediyor izlerken. 

Song Ma Rin karakterine çok üzüldüm diziyi izlerken. "Senle evlenmezsem ölürüm, sen gidersen yok olacakmış gibi hissediyorum, ikimizin geleceği için uğraşıyorum" gibi bir kadının kalbini fethedecek lafların ne amaçla söylendiğini bilmeden kendi kendine gelin güvey oldu zavallıcık. Bir de adam çocuk yapmak istedi üstüne. Kızcağız hep kendine fena aşık oldu zannederek yaşadı. Sonra bu aşk gerçek olsa bile bir süre üzdü beni bu durum...


Yoo So Joon rolündeki Lee Je Hoon'u ilk defa izledim ben. Signal dizisini izleyenlerin önceden beri beğendiğini bilirim ama hak verdim. Çok güzel gülen, kavgası siniri bile yumuşak yumuşak olan insanın içine işleyen bir adammış. Oyunculuğu da çok hoşuma gitti.

Yoo So Joon'a epey kızdım ama en başlarda. Sonraları Ma Rin'e olan aşkının evrilmesini ve o aşkla beraber karakterinin olgunlaşmasını izlemek çok hoşuma gitti. O dünya umrunda olmayan hoppa çocuk gittikçe sorumluluk sahibi, umursayan ve çabalayan mükemmel bir erkeğe dönüştü.


Dikkat dikkat!!!

Bu çifti izlerken midenizde kelebekler uçuşabilir! Gerçekten çok hoş, pançik pançik sahneler vardı. Kamera arkalarını izlediğimde Lee Je Hoon'un çok daha sıcak kanlı ve girişken
 Shin Min Ah'ın ise çok daha utangaç ve çekingen olduğunu gördüm. Ma Rin karakterinin aşırı cesur olduğu sahneler o kadar çoktu ki nasıl çektiler o çılgın sahneleri merak ettim açıkçası^^


Zaman yolculuğu genel olarak çok sevdiğim bir konu. Her ne kadar mantık aramak saçma olsa da insan yine de mantıksal bir akış arıyor. Benim için bu dizide göze aşırı batan bir akış hatası yoktu, bu yüzden de çok büyük zevkle izledim.

 Çoğunluk dizinin yavaş olduğu, ağır ilerleyip mantık hataları bulunduğu yorumunu yapmış ama bana hiç öyle gelmedi. Aksine o kadar heyecanla izledim ki, yazımın başında da dediğim gibi bir bölüm bir bölüm daha derken sabahı ettim.


Diziyle ilgili aklımda kalan birkaç nokta:

  • Evcil hayvan gibi davranılan elektrikli süpürge detayı çooook eğlenceliydi.
  • Bromance yine yıkıldı. Dizilerde bromance izlemeyi zaten çok seviyorum ama burdaki de epey komikti. Özellikle Ma Rin'in bunları bastığı sahneden koptum.
  • Sürekli birbirlerine 'benimki' demeleri çok sevimliydi. Özellikle 'benimki nerdeymiş, aa burdaymış sabahı' süperdi!!!
  • Yaşadıkları bunca şeyden sonra mutlu mesut yaşarken hala korkmayıp abuk subuk kıyafet falan almak için zaman yolculuğu yapması çok saçma geldi bana.

Geleceğin Ma Rin'i ile geçmişin So Joon'unun karşılaşma sahneleri çok güzel yazılmıştı. Ma Rin'in devamlı olarak neden So Joon'dan ayrılmak istediği, onu neden kovduğu güzel bağlandı.

AMAAAAAA

Mantıklı olarak düşünürsek aslında böyle durumlarda en doğru olanı dürüst olarak her şeyi söylemek. Yani çocuğa durum böyle böyle deseler belki baş başa verip mantıklı bir çözüm bulacaklar. O çocuk teeee geçmişlerden gelmiş durduk yere ayrıl benden demekle ayrılır mı allaşkına???

Tabi şunu atlıyorum ben burda: Bu bir dizi!!!!! Her şeyi herkes birbirine söyleseydi konu kalmazdı dimi? Sineğin yağını da çıkarmayıver be Melly!!!


Dizinin sonu da çok güzeldi bence. Zaman yolcusu ustanın yapmaya çalıştığı şeyler, kimliği, anlattığı hikayelerin bağlanışı çok güzeldi. Ama onun da bu işe nasıl başladığını görebilmek isterdim. Neden bu ikisi sadece mesela? Neden başka zaman yolcusu yok? Yoksa var mı? Kafamda soru işareti olarak kaldı bu durum.

Sonuç olarak herkes ne derse desin ben bu diziyi çok sevdim. Zaten Shin Min Ah'ya bayılıyorum, onun olduğu her şeye de bayılacağım belli neden ertelemişim kendime kızdım! Bence aşk, heyecan, dram, gizem, komedi hepsi yeterli oranda vardı ve çok büyük zevk verdi. Gönül rahatlığıyla herkese tavsiye ediyorum.