''If you want the rainbow, you have to deal with the rain''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

6 Temmuz 2021 Salı

İzledim: Doom At Your Service

Uzuuun bir aradan sonra merhaba sevgili okur. Son bikaç yorumum neden sık sık yazamadığıma dair bahanelerle dolu biliyorum, özür dilerim ama elimden gelen pek bişey yok. Biraz bulanık bir dönemden geçiyorum kendi adıma. Bazı sağlık sorunlarıyla cebelleşiyorum, psikolojik bi savaştayım kendimle. Bu dönem aslında, kendi sorunlarımı dinlememek ve kendi düşüncelerimle baş başa kalmamak için en çok dizi izlediğim dönem diyebilirim. Motor gibi dizi izliyorum ama yazmak başka bi mesele tabii ki. Bir de Kore dizisi yoktu keyfime göre, Çin-Tayvan çok izledim. Sisyphus'un ağırlığı bi çökmüş ki üzerime, ardından Vincenzo'ya başlamıştım yok fazla geldi yarıda bıraktım hemen, devam edeceğim bi gün elbet. Hafif bir şeyler aradım, listemde birikmiş BL dizilerini sildim süpürdüm. Benim gizli yanımdır BL dizileri. Piyasanın nabzını tutuyorum öyle söyleyeyim çok severek izliyorum^^

Neyse sonunda ağzımın tadına göre bir dizi denk geldi de yazasım geldi. Umarım zevkle okursun.

Spoiler yemek istemeyen usulca çıksın sayfadan lütfen. Ben kendimi tutamıyorum, haldır huldur yazarken mutlaka spoiler veriyorum yapabileceğim bişey yok kusura bakmayın ^^

Daha berbat bi poster olabilir miydi acaba?


Dünyadaki her sondan, yok oluştan, karanlıktan ve kötülükten sorumlu olan Myeol Mang, insanlar var oldukça var olan, onlar için yaşayan bir varlık, adeta sonsuz ve ölümsüz bir tanrıdır. Tüm bu yok oluşları kendi eliyle istediği için yapmaz, onun var oluş sebebi odur, o var olduğu için dünyada her şey gerçekleşir. İnsanlar için yaşamaktan sıkılan ve artık kendisi de yok olup gitmek isteyen Myeol Mang bir gün dünyanın yok olması için dilek dileyen Tak Dong Kyung'un sesini duyar.  Dong Kyung çocukluğundan beri sayısız sıkıntıya göğüs germiş, şimdi ise 3 ay ömrü kaldığını öğrenmiştir. Dong Kyung'un bu süreçte hiç acı çekmemesi ve 1 dilek hakkı olması karşılığında dünyanın yok olması için dilek dilemesini ister Myeol Mang ve bu ikili bir anlaşma yaparlar.


Öncelikle diziyle ilgili genel izlenimimi anlatmak istiyorum. Dizinin bende bıraktığı hissiyat tamamen Goblin-vari idi. Ölmeyen fantastik bir erkek başrol, bıkmış durumda ve yok olmak istiyor. Bunun için kendisine yardımcı olacak bir kadına ihtiyacı var. Kadınla anlaşıyorlar ama bu sırada aşık oluyorlar. Sonra adamın yok olmaması için bin dereden su getirme hikayesi. Bire bir aynı gidişat. Peki ne farklı? Ana tema aynı olsa da ve ben DAYS'i çok severek izlesem de elbette ki bir Goblin değil. Çünkü ordaki aksiyon, heyecan, gerilim yakalanamamış. Orda her bölüm şimdi ne olacak, ay ne oldu diyerek geçerken burda biraz daha durağan ve sürüngeçli bir hikaye var. Karakterler çok güzel, ama olay örgüsü ordaki devinimi yakalayamamış. İşte tam da bu yüzden aynı güzellikte bir konu, karakterler ve senaryo varken tempo düşük kalıp aynı kaliteye ulaşamamış dizi.


Martı kaşlımın dizisi gelmiş ben hemen izlemez miyim!!! Seo In Guk'a martı kaşlım dememin sebebi yukarıdaki fotodur. Eskiden bu çocuğun kaşları böyleydi ve ben kendisini hiç sevmezdim. Sonra ne oldu bilemiyorum her bir dizisiyle daha da büyüdü bende. Yakışıklı olduğunu düşünmüyorum ama oyunculuğu bir başka. Ayrıca acayip seksi geliyor bana. Sesi, mimikleri... Özellikle bu dizideki gibi soğuk ve ciddi rollerde deli oluyorum kendisine, ama Shopping King'deki gibi şapşirik rollerinde de bi şahane orası ayrı. Tabi yıllar içinde izledikçe gukgukumun kalbimdeki yeri büyüse de esas taht kurması hala ara ara dönüp dönüp izlediğim ve yerine herhangi bir muadil bulamadığım The Smile Has Left Your Eyes dizisi ile oldu. Arkadaşlar dizi efsane!!! Hiç abartmıyorum yüzlerce dizi izledim, ilk 10'a koyarım. Çok acayip etkiliyor beni.


Tabi bu dizide martı kaşlı değildi. Hatta acayip karizmatikti. Mavi-siyah saçlarını dizi başlamadan önce internette gördüğümde bi irkilmiştim ama kelimenin tam anlamıyla dibim düştü izlerken. Gerçekten karizma akıyor kendisinden. Myeol Mang tam da dizilerde aşık olduğum erkek karakterdi benim. Kendinden vazgeçercesine güzel seven, biraz karanlık, gizemli ve kızımız her ihtiyaç duyduğunda dibinde biten fantastik boy. Gözlerindeki hüznü, boş vermişliğini, tekrar hayata dönüşünü, her halini adım adım hissederek izledim. Çok sevdim bu 'kıyamet' adamı. 


Bundan önceki dizisi Abyss'i atlamış olsam da Park Bo Young takip edip severek izlediğim kadın oyunculardan Kore'de. Dizileri %90 çok güzel oluyor. Kendisi de su gibi güzel, oyunculuğuna da laf edemeyeceğim, en büyük artısı da acayip tatlı olması. Ama benim için en rahatsız edici kısmı acayip tatlı olması. Evet artısıyla eksisi aynı çünkü bu tatlılık zaman zaman ses tonuyla birlikte çok çocukça gelmeye başlıyor bana. Mıkır mıkır halleri sinirimi bozabiliyor. Beni daha önce okuduysanız bilirsiniz bu Kore'deki kadınların çocukça/bebekçe davranması olarak tanımlanan 'aegyo' olayını hiç sevmiyorum. Park Bo Young özellikle aegyo yapmıyor, ruhuna işlemiş halde. O yüzden o çocuksu tavırlar ve konuşma şekli bazen sinirimi bozsa da genel olarak sevdiğim bir oyuncu.


Tak Dong Kyung karakter olarak beni çok etkileyen bir kızdı. Yaşadıklarından sonra bir kaç aylık ömrünün kaldığını öğrendiğinde verdiği tepkiler, hayata karşı duruşu, gücü, güler yüzü... Ben de şansıma hayatımın öyle bi döneminde izlemiş oldum ki bu kızı, gözümde epey büyüttüğüm ve dramatize ettiğim şeyleri hafifletmemde yardımcı oldu birden bana, resmen güç oldu. Kendi kendime 'O bu kadar büyük bir duruma böyle bir tepki veriyorsa ben bu halime daha pozitif bir tepki verebilirim' diye düşündüm. Dizi izlemeyi vakti öldürmek, boş iş olarak görenler oladursun, benim gibi hala ilham alan, güç bulanlar da vardır umarım...


İki çok beğendiğim oyuncuyu bir arada görmek çok hoşuma gitti açıkçası. Hele de bu oyuncular son zamanların popüler dizilerindeki gibi 20'lerindeki bebeler değil de eskiden bildiğimiz olgun oyuncular olunca. Ama muadili kabul ettiğim Goblin vb diğer fantastik-romantik dizilerle kıyaslayınca ikili arasındaki aşk sahnelerini çok yetersiz buldum. Bu kadar imkansız ve özel bir aşk yaşayan bir çift çok daha mıç mıç olmalı düşününce öyle değil mi? Ya görüşebilmek için az günleri kalmış oluyor, yada imkansız bir anda kavuşabiliyorlar. Böyle bi çiftte daha pançak pançak aşk parıldayan sahneler görmek isterdim. Öpüşme sahneleri bile çok yetersiz ve donuktu bence. Biraz hayal kırıklığı yaşamadım desem yalan olur. Özellikle martı kaşlı gukgukumu sabırsızlıkla beklemiştim. Kendisinden mükemmel bir aşk böceği yapılabiliyor çünkü.


Bu iki oyuncunun dizideki varlığı da biraz üzdü beni. Lee Soo Hyuk çok sevdiğim oyunculardan birisi. Sesi ve karizması mükemmel, tam bir tipik vampir. Dizilerde gördüğümüz kalbimizi tek attıran ikinci erkek karakterlerden. Kang Tae Oh keza tatlı ikinci erkeklerden. Burda bu iki mükemmel oyuncuyu almışlar, ikinci erkek bile yapmayıp yan rol yapmışlar resmen. Dizi tanıtımlarında başrol olarak geçseler de külliyen yalan. Başrol oyuncumuzun en yakın arkadaşının sevgili adayları. Özellikle Lee Soo Hyuk'u ilk bikaç bölüm boyunca kesin ikinci erkek olacak beklentisiyle izleyip olayların evrilişini görünce yıkıldım. Daha saçma bir durum görmedim. Nasıl bu insanlar yardımcı oyuncu olur??? Bir de bu yetmezmiş gibi berbat bir aşk üçgeninin içindelerdi. Birlikte büyüyüp birlikte yaşadığı, kardeşim dediği adamın hala unutamadığını bildiği ilk aşkına 10 yıldır gizlice aşık olmak, 10 yıldır sır saklamak, görüşmelerine bile isteye engel olmak ve kardeşinin arkasından gizlice kızla görüşüp aklını çelmeye çalışmak. Sonrasında da bunu kazanmak olarak görmek... Hayatımda gördüğüm en berbat ikinci çift hikayesiydi. Atlamak istedim bunlar ekrana geldikçe.

  1. Başrol oyuncularının arasında çekim olsa da yeteri kadar aşk sahnelerinin olmaması
  2. Sözüm ona başrol denilen ama kesinlikle yan rol olan ikinci çiftin aşk üçgeni hikayesi
  3. Aynı kökten geldiklerini düşündüğüm Goblin dizisinden bir tık yavaş ve heyecansız kalması
Bunlar dizide gördüğüm olumsuz 3 noktaydı. Baktığınız yere göre diziye kötü diyebilmek için yeterli 3 sebep de olabilir tabi ama benim olduğum yerden bakınca diziye dair kötü olan tek 3 nokta. Bunlar dışında her şey çok iyiydi bence. Çok severek ve sonunu tahmin edemeyip merak ederek izledim, ki sonunu tahmin edememek en önemli şey bence.



Mutlu sona dair koca 1 bölüm izledik bu arada. İnanın ben de şokum hala. Nasıl böyle oldu bilemiyorum. Senaristlerin başına taş mı düştü?  Goblin'in sonunu hala hatırlıyorum da birbirlerini görünce bitmişti, sarılmamışlardı bile. Hevesimin nasıl kursağımda kaldığı dün gibi aklımda, sinirim de tabi. E Kore dizilerinde genel durum öyle olunca bu dizinin son bölümü ağzımı açık bıraktı. Böyle gevşek gevşek izledim yani mutlulukla. Ama insanoğlunun gözü aç tabi. Ne verseler daha fazlasını istiyor. Koca bölüme rağmen ben yine de sonun sonundaki o son sahneye taktım kafayı. Töbe töbe bu sahneyle mi biter koca dizi bu ne böyle dedim. Yani cidden o kadar gıcık oldum ki o saçma sahneyle bitmesine... Ama diyorum ya adamlar koca bölümü sona adamışlar, biraz şımarıklık yaptığımı kabul ederek isyan ediyorum. Madem bi güzellik yaptınız adam gibi yapaydınız ya!!!


Diziye dair ennnnn sevdiğim şeyden bahsetmek istiyorum bir de: dünyayı bahçe, insanları çiçek, tanrıları kelebek olarak mecazlayan metafor.  Çok beğendim, özellikle saksıdaki hikayeyi... Çok ince ve güzel düşünülmüş bi ayrıntıydı bence.


Fantastik-romantik benim ennnnnnn sevdiğim dizi türüdür. Havada kapar izlerim. Azcık da kaliteliyse ne ala. Bi de başrolde gukguk var daha ne olsun. Tam da bu sebeplerle biraz taraflı yorum yapmış olabilirim bilemiyorum, Ama ben çok severek izledim bu diziyi. Sevmediğim her şeye rağmen severek izledim. Atmosferi etkiledi beni. Bir de ümit veren yanları var insana sanki. Bilmiyorum bende mi öyle bi his yarattı.. Ama bikaç çiçek açtı benim de içimde sanırım...