''If you want the rainbow, you have to deal with the rain''
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

30 Ağustos 2018 Perşembe

İzledim: What's Wrong With Secretary Kim

Herkes yaz budalası olmuş Ege'den Akdeniz'e plajdan plaja savrulurken ben 'Güneşe alerjisi olan, yazdan nefret eden ve tüm yazı evde geçirenler derneği başkanı' olarak tam bir sonbahar ve ilkbahar insanıyım. Her sene yazlık mekanların karınca sürüsü gibi olduğu dönemi İstanbul'da geçirir, okulların açıldığı ve yazlıkçıların artık dönüşe geçtiği Eylülde tatilime başlarım. Nasıl güzel bir dönemdir anlatamam size. Hafiften rüzgar başlar, kavurucu güneş gider, her yerin balık istifi hali bitip yerine huzurlu azınlık kalır. 

Demem o ki, benim de tatil dönemim geldi sevgili okur. Evden çalışma imkanı olan şanslı birisi olarak Eylül ayının hemen tamamını Ege'de sayfiye bir yerdeki yazlıkta geçiriyorum genelde. Konseptim bol bol doğal yerleri (dağ-taş, keşfedilmemiş koylar-sahiller) gezip, köy pazarlarından doğal meyve-sebze yiyip, günümün çoğunu hamakta yatarak kitap okumak ve akşam üzeri denize girip deniz kenarında ufak bir piknik yapmak üzerine kurulu. Yani bildiğiniz emekli hayatı gibi bir şey, en sevdiğim. Malum kendimi bildim bileli 'beach party' insanı olamamışımdır. 

O yüzden de yaklaşık bir ay için yazı yazamayabilirim, affola. Ama güzel bi diziyle ara veriyorum. Kadroya bakın be behey behey behey!!!



Lee Young Joon'un 9 yıllık sekreteri Kim Mi So birden bire işten ayrılmaya karar verince Young Joon panik olur. Önce sekreterini kaybetmemek için çabalamaya başlar ama sonrasında ona gerçekten aşık olduğunu anlar. Bu sırada ikisini geçmişten birleştiren gizemli bir olay ortaya çıkar.


Başrolde Kim Mi So rolünde çok sevdiğimiz Park Min Young'u izliyoruz. Ya bu kadın böyle cebe koymalık, portatif boy aşırı tatlı bir şey. Kocaman gülümsemesi, pürüzsüz cildi ve zerafetiyle çok hoşuma gidiyor. Ayrıca çok güzel (bir estetik harikası olması azcık hayal kırıklığı olsa da...). 

Kim Mi So'da hem narin hem de güçlü bir karakterdi, çok sevdim.


Yalnız şu cidden AT KUYRUĞU gibi olan saçlarına uyuz oldum. Gerçek mi bilmiyorum -gerçek gibi görünmüyor- ama umarım postiştir ve bir an önce çıkarır. Ben onu Healer'daki saçlarıyla beğeniyorum. Çünkü benim için Park Min Young demek hala Healer demek. Çünkü Healer kalp Ben!


Lee Young Joon rolünde ise Park Seo Joon var. Park Seo Joon benim bebeğim! Onu Witch's Romance'da keşfetmiş, "off bundan ok fena bir şeyler olacak" demiş ve dibim düşmüştü. Tam olarak 'gülüşüne kurban!' dediğimiz tiplerden olur kendisi. Yada 'canını seveyim!' mesela. 

Ayrıca oyunculuğuna da laf yok! Gerçekten çooooooook güzel bir karakter canlandırdı bu dizide. Hem iyi kalpli, düşünceli hem de egoist kendini beğenmiş. Hem aşktan anlamayan, şaşkın ve şapşal hem de aşkından ölüp elinden gelen her şeyi kızın önüne seren. Yani her zamanki gibi 'her eve lazım' tiplerden birisi. Ayrıca bir ağlama sahnesi vardı kiiiii.... Vouuuuvvvvvvv! En iyi aktörler listesinde ordan adını yazdırır Seo Jooncuğum.


Çift olarak ne kadar mükemmel bir uyumları oluğunu, nasıl şahane bir kimyaları olduğunu satırlarca anlatmama gerek yok bence. Böyle kıvılcım çıkan öpüşme sahneleri falan vardı dizide. Bayılmamak elde değil. Zaten ondandır ki ikisinin gerçekten bir ilişki yaşadığı dedikoduları aldı başını gitti şuan. Gerçek midir bilemiyorum ama ben bu Park Seo Joon,'un en sonunda kiminle bir ilişki yaşayacağını çok merak ediyorum (ben olmadığı kesin -_-). 
O kadar masum suratlı, iyi kalpli tipli, güzel gülüşlü bir adam ki kime yar olacak meraklardayım...


Diziden genel olarak bahsedecek olursam, kendileri diziyi anlatırken romantik, komedi ve gizem demiş ama bana kalırsa gizem pek yok. Dizinin başından sonuna pançik pançik bir aşk hikayesi izliyoruz. Bu ikili dizinin hemen başlarında kavuşup birlikte olmaya başlıyor, sonra da çok geçmeden sözüm ona gizem açıklığa kavuşuyor ve biz tam gaz bir aşk izleme keyfine varıyoruz. Aksiyon, drama, ayrılık, kötü adamlar falan hiçbir şey yok. 

Aslına bakarsanız normal şartlarda bu biraz sıkıcı bir durum olabilir ama böyle mükemmel oyuncuları izlerken sıkılmaya pek de fırsatımız olmuyor.


İzlemesi inanılmaz eğlenceli bir ofis ekibi var. Yani yan rolleri ve aralarında geçen konuşmaları izlemek ancak bu kadar eğlenceli olabilir! Çoooook gülerek izledim bunları.


Ve acıklı bir bromance izliyoruz. Acıklı dediğime bakmayın, komik bir ilişki onlarınki. Lee Young Joon'un en yakın arkadaşı Park Yoo Shik rolünde Kang Ki Young var. Çok kesin söylüyorum Kore dizilerinin EN EN EN iyi yan rolü Kang Ki Young'dur! Net!!!! Hem iyi , hem kötü, hem komedi rollerini büyük ustalıkla oynayan mükemmel bir oyuncu kendisi.


Diziyle ilgili çok hoşuma gitmeyen yada kafamı karıştıran birkaç şeyi yazmak da adettendir malum:
  • Geçmişlerinde onları bağlayan böyle büyük bir şey varken, Lee Young Joon'un 9 yıl boyunca aşık olduğunu anlamaması yada aralarında bir şey olmaması normal değildi bence.
  • İsim, karakter karmaşası olayı yuh dedirtti. O nasıl anne-baba allaşkına? Çocuklarını bir ömür öyle yaşatmışlar...
  • Abi de tam abi yani! Hem hafızan bölük pörçük olsun hem de bir ömür kardeşinin hayatını zindan et. Ohhh...
Bir de birkaç ekstra not:
  • Arkadaşlar o ev Secret Garden evi miydi? Ben şok!!!
  • Kola ile yapılmış bir çıkma teklifi sahnesi var ki Kore dizi tarihinin en yaratıcı fikri diyebilirim. Çok hoşuma gitti izlerken ^^
  • İnanılmaz hoşuma giden bir Because This is My First Life cameosu oldu.(dizinin başrolleri konuk oyuncu olarak geldi)


Ah! Diziyle ilgili ennnnnnn sevmediğim şey buydu aslında: böyle orda burda çıkan çizgifilmimsi animasyonal efektler. Gerçekten hiç sevmedim. Aslında Japon yapımlarının çok kullandığı ve aşırı sinirimi bozan bir şeydir bu, neden burda kullanmışlar bilmiyorum -_-


Uzun lafın kısası; mükemmel bir kadro, çok ponçik bir aşk hikayesi. Ben izlerken çok zevk aldım ama sanırım bunun en büyük sebebi gerçekten sevdiğim oyuncuları izliyor olmamdı. Objektif olmam gerekirse 11'inci bölümden sonra neredeyse hiçbir şey olmadı, tüm olaylar erkenden bittiği ve bizim çiftimiz çoktan mutlu olduğu için dizinin sonundaki o 'mutlu son' da "Ohhhh be sonunda mutlu sonlarına kavuştular bunca zorlukta sonra" hissiyatı yaratmadı.

Yani sen senarist, 40 yılda bir güzel bir son yaz, onda da bize o tatmini yaşatma! Helal olsun ya bu kadar gıcık olmayı nasıl başarabiliyorsunuz bi anlatsana?


Ama Park Seo Joon tam bir canım ve onun olduğu her şey izlenir.

Not: Size diyorum bana çocukluğunda sorunlar yaşamış zengin bir adam bulun diye. Bütün dizilerdeki mükemmel adamlar öyle geçmişlerden çıkıyor işte, ahanda yeni bir kanıt hahahah ^^









20 Ağustos 2018 Pazartesi

İzledim: Handsome Guy and Jung Eum

Bayramda bir yerlere gidemeyip evde elinde çay-kahve blogdan bloga güzel yazılar okuyup keyif çatanları da düşündük efendim :)) Sizi yalnız bırakacak değildim yaaa... Çok merak edilen ve popüler bir dizinin yorumuyla hepinize baldan tatlı hayırlı bayramlar diliyorum. Çok mutlu olun e mi?


İlişkiler ve kadınları tavlamak konusunda uzman olan Kang Hoon Nam ile görücü usulü ilişki ayarlayan bir ajansta çalışan Jung Eum bir kaç talihsiz rastlantı sonrasında birlikte çalışmak zorunda kalırlar. Karakter olarak tamamen zıt olan bu ikili zamanla birbirlerinden çok şey öğrenip sağlam bir ilişki kurmaya çalışırlar.

Dizinin bir diğer adı da The Undatebles


Dizide Hwang Jung Eum, kendi adında bir karakter olan Yoo Jung Eum'ı canlandırıyor. Hwang Jung Eum, eskilerden beri Kore dizileri izleyenler için önemli bir aktristir. Eskiden kaç kişi vardı ki sonuçta? Can You Hear My Heart, Full House, Secret, Kill Me Heal Me derken her şey çok güzeldi. Sonradan gözüm mü açıldı ne oldu bilmiyorum, Kill Me Heal Me sonrası her dizide aynı karakteri aynı kadını görmeye başladım. Farklı kadınlar yok da hepsi Hwang Jung Eum sanki. Son 4 dizidir aynı karakteri canlandırıyor. Çok sıkıldım. Oyunculuğu kötüleşti mi, hep kötüydü de ben büyüdüm yeni mi anlamaya başladım bilmiyorum. Ama bu diziyi izlemeyenler bu dizideki karakterini anlamak için Lucky Romance, She Was Pretty yada Kill Me Heal Me'yi düşünse yeter öyle diyeyim...

Aynı can sıkıcı çığlıklar, çocuk gibi anırarak ağlamalar, büyük ve manasız mimikler tabiiki de yerinde duruyor. Tam gaz! 

Uzun lafın kısası rahatsız oluyorum. Eskiden çok severken artık sevemiyorum... Ayrıca şu mantar kafasından da sıkıldım artık!


Nam Goong Min için ise tam tersi bir durum geçerli. Eskiden başrollere, romantik komedilere hiç yakıştıramıyordum. Psikopat olsun, kötü olsun diyordum (hala bence o rollerde en iyi, orası ayrı). Ama şimdi bi sempatik, bir sevilesi geliyor gözüme. Ayrıca bana kalırsa oyunculuğunu da gittikçe geliştirdi. Gözüme aşırı girdi anlatamam. Gittikçe daha çok seviyorum.


Çift olarak, bütün sevme ve sevmemeleri bir kenara bırakarak yakıştıklarını söylemem lazım. Yani dizi mıncır mıncır aşk sahneleriyle dolu değil, romantizm taşmıyor, ama yanyana durduklarında bile hoş bir görüntü var.

Bikere (bazı dizilerde söylerim bunu hep) olgun oyuncuların verdiği bir göz dolgunluğu var. Son yıllarda hep 20'lerinde yeni çıkış yapmış ergen oyuncuların dizilerine maruz kaldığımızdan, böyle görüntüler ister istemez insanın hoşuna gidip anlamsız bir güven duygusu veriyor. Şöyle ki: ben bu kadını 10 yıldır takip ediyorum, ve sevsem de sevmesem de dizileri hep güzel, bundan eminim. Adam da keza aynı şekilde. Piyasada bi kaliteleri var ve dizinin de o çizgide mükemmel olmasa bile tatmin edici olacağından eminim. 

Gerçekten de eskiden beri bildiğimiz, tanıdığımız ve izlediğimiz oyuncuların olduğu yapımları izlemek başka bir zevk vermiyor mu sizce de?


Ve ikinci adam rolünde cağnım Choi Tae Joon.  Kendisi maalesef henüz esas oğlan olamadı ama olsun yine de seviyoruz onu. Bu dizide Jung Eum'ın 30 yıllık arkadaşı ve onu seven Choi Jun Soo'yu canlandırdı. Dizilerde böyle milyar milyor yıllık arkadaşlar aşklarının geç farkına varıp elden kaçırıyor veya gözünün önündeki mutluluğu bir türlü göremiyor ya çok üzülüyorum. Yazık vallahi...

Benim dizide oyum kesinlikle Junsss'aydı. Yani 30 yıl birbirinin her halini görüp, sevip, katlanıp birbirinin ciğerini bilerek yaşadığın dostluktan dönen bir aşkın; yeni tanıştığın bir adamla her ne biçim bir çekim vb. olsa da, sürdüreceğin aşktan daha kuvvetli olacağına inanıyorum. 30 yıl yaşa bakalım o yeni adamla kolay mı???


Dizide, ajansa kayıtlı ama şimdiye kadar kimseyle buluşmayı kabul etmemiş veya kimsenin istemediği üyelere eş bulmakla ilgili bir hikaye var arka planda. Açıkçası ben bu hikayeyi, ordaki karakterleri, eş bulma aşamalarını izlemeyi daha çok sevdim. Dizinin diğer adı olan "The Undatebles" da ordan geliyor zaten. 
Dizinin Korece adı olan 훈남정음 (HoonnamJungeum) da hem Kang Hoon Nam'ın dergide yazdığı köşenin adı hem de karakterlerimizin isimleri olan 훈남(Hoon Nam) ve 정음(Jung Eum)'a gönderme. 
Dizinin İngilizce isminde Handsome Guy and Jung Eum demesi ise 훈남(Hoon Nam)'ın Korece anlamının gerçekten de Handsome Guy (yakışıklı adam) olması.

Böyle bir takım karışık açıklamalar, becerebildiysem...


Aklımda kalan bazı şeylerden bahsedersem:
  • Aşık olunca direk arkadaşını unutan, merak etmeyen, özlemeyen Jung Eum'a gıcık oldum. Zaten çocuğu da nerdeyse dizinin ortasında diziden çıkardılar. Yok oluverdi. Garip oldu.
  • Aralarındaki aşkın gelişmesi çok hızlı oldu, mantığa oturtamadım. O kadar aşka 'pehh' diyen adam nasıl BİRDEN BİRE şapşal aşığa döndü? O ivmeyi iyi veremediler bence.
  • Yahu bu kız pis midir, temizlik hiç bi yapmıyodur nedir ne kadar zaman sonra o minnacık kalbi yerde buldu? İyyyyyyy (nelere takıyosun allasen sen Melly!)
  • Oz Büyücüsü bebeklerine bayıldım! Ben de istiyorum. Ama en son adamın bütün oyuncaklarını satmasına içim acıdı vallahi. Gördüğüm en güzel sanat galerilerinden birisiydi orası halbuki.
  • Hoon Nam'ın Jung Eum'ın babasıyla tanışmadan önce prova yaptığı sahne ve babasına kendisini sevdirmeye çalıştığı sahneler MÜKEMMELDİ!
  • Dizinin sonunda birleştirdikleri tüm çiftlerin nasıl olduğunu bi göstersinler isterdim. Aklım kaldı onlarda.
  • Bir de her bölümün sonunda verilen aşk şuna benzer, aşk böyledir şöyledir şeklindeki benzetmeli özlü sözümsü şeyleri hiç beğenmedim, çoğunu da zaten izlemedim kapattım.


Dizi genel olarak şahaneydi diyemem. Hatta sanıyorum ki oldukça olumsuz yorum da almış. Ama bence tatmin ediciydi. Entrikalar, kötü adamlar efendime söyliyim olaylarrr olaylarrrr olmadığından alt çizgide giden, hafif komedi unsurlu bir romantik ilişki hikayesi diyelim. Kadro çok güzel bi kere. İzlemezsem aklımda kalır denilenlerden. Ufak bir şans vermekten zarar gelmez diye düşünüyorum^^

Ayrıca şu dizilerdeki çocukluğunu yaşayamamış, geçmişinde dram olup açılmayı bekleyen, bi bisiklete bindi diye kıza aşık oluveren yaralı erkeklerden bana da bulun lütfen. 
Çok mutlu edicem söz!
.
.
.
İYİ BAYRAMLAR <3<3<3



14 Ağustos 2018 Salı

Kore Kozmetikleri, Hayat Tarzımı Değiştirmek

Bir süredir blogumu takip edenler her sene yayınladığım bu yılın en iyi bilmemkaç dizisi, filmi yazı serisine bu sene Kore Kozmetiği başlığını eklemediğimi fark etmişlerdir. 

Yaklaşık 1 yıldır tüm kozmetik tüketimimi cruelty free olarak düzenledim, organik ürünlere yönelip hayat tarzımı değiştirmeye çalışıyorum ve inanın bu beni psikolojik olarak çok rahatlattı. Bir ruj ne kadar vazgeçilmez olabilir ki bir hayvanın eziyet çekmesini göze alalım?


Cruelty free, hayvanlar üzerinde laboratuvar testi yapmadan üretim yapan markalara verilen bir damga. Leaping Bunny adı verilen zıplayan tatlış bir tavşan logosunu gördüğünüzde anlayabilirsiniz o markanın cruelty free olduğunu. 

Bunun ötesi ise vegan ürünler kullanmak ki ben daha o seviyeye geçemedim. Anlayacağınız üzere içerisinde hiç hayvansal ürün barındırmayan markalar vegan oluyor. Kendi içimde o disiplini yaratıp beslenme düzeni olarak da vejetaryen yada vegan olmayı inanın çok isterdim. Ama maalesef o kadar koca yürekli değilim henüz. Halbuki felsefi olarak inandığım her şeye uygunlar. Ama şu nefis yok mu şu nefis! Bizi insanlıktan çıkaran şey o aslında.

Peki yerken cruelty free değil de yüzüne sürerken mi curelty free Melly? 
Evet. Çünkü işin neresinden tutsam kardır bence. 

Neyse...


Öncelikle belirtmeliyim ki, stoklu ve toplu alışverişler yapmış olduğumdan elimde hala Kore ürünleri dolu. İsraftan hoşlanmayan, onları almak isteyip de alamayan birçok kişi olduğunu düşünen birisi olarak o ürünleri atmak aklımın ucundan bile geçmiyor. Vermek? Belki. Ama iyi paralar vermişim zamanında, çok da severek kullandığım ürünler, bitene kadar kullanmayı düşünüyorum. Zaten 1 seneyi aşkındır Kore veya diğer ürünler olsun cruelty free olmayan ürün almadım! HİÇ!


Neden Kore kozmetiğinden özellikle bahsediyorum? 

Çünkü Kore ürünleri, cildimle ilgili ciddi sorunlar yaşayıp büyük paralar döktüğüm bir dönemde çok daha bütçeme uygun ürünlerle hayatımı değiştirdi. Cildimde harikalar yarattı. Benim için çok önemlilerdi ve asla ama asla bir gün Kore ürünü almayı bırakacağımı düşünmezdim. Ancak Kore markalarının çoğu Çin'de satılıyor ve Çin'de satılan ürünlerde hayvanlar üzerinde test yapılmış olma şartı var. Yani herhangi bir marka Çin'de satıyorsa bilin ki hayvanları deney aracı olarak kullanıyor. Çin'de satmayan Kore markası yok denecek kadar az, onları da ülkemizde bulmak epey zor veya çok pahalılar. Yani Kore ürünleri maalesef ki yeni hayat tarzıma uymuyor. 

Ayrıca Kore ile bu kadar ilgili olan birisinin Kore ürünlerini bırakmaya çalışması çok üzücü 
-_-

Cruelty free düzene geçmek inanın çok zor. Şöyle zor; yani azcık böyle iki makyaj malzemesi alayım diyen, Gratis, Watsons gezmeyi seven bir kadın olarak her gün birbirinden yeni ve güzel ürünler çıkaran Maybelline, Loreal gibi markaları es geçmek, dahası Watsons ve Gratis gibi bütçeye zarar vermeyen mağazalarda cruelty free ürünler bulmak çok zor, var ama kısıtlı. 

Peki ben ne yapıyorum?

Makyaj malzemem çok sayılıdır zaten ama içlerinde bir iki cruelty free olmayan ruj felan da duruyor, bitecekler elbet bir gün. Yeni bir şeye ihtiyaç duyduğumda Essence, Wet'n Wild yada Nyx'ten aldım şimdiye kadar. Onların dışında bildiğim tüm cruelty free markalar çok pahalı çünkü. Fondöten kullanmıyorum zaten, BB kremciyim. Maalesef ki elimdeki tüm BB kremler Kore markası ve biterse ne yaparım bilemiyorum şu an -_-


Cilt bakımına gelince, dediğim gibi elimde henüz Kore ürünleri dolu. Onlar bitmeyi bekliyor. Bütçeme uyan organik ürünler yapan markaları da gözlüyorum ara sıra. Onun dışında daha önce gül suyu ve avokado yağı kullanarak yaptığım ve bana ilaç gibi gelen cilt bakımı rutinlerimi sanırım bir yerlerde yazmıştım. Yazdım di mi? Sonra buna cadı fındığı vb. eklendi derken ben gittikçe organik yağlarla, aromaterapiyle ilgilenen birisi oldum. Elimdeki cruelty free olmayan ürünleri bitirmeye çalışırken bir yandan da çeşitli organik ürün kombinasyonları konusunda denemeler yapıp kendimce formülasyonlar ürettim. Tabii ki internette hazır var olan kombinasyonlardan da faydalanıyorum. Şu an bunlarla uğraşmak inanın terapi gibi benim için.

Peki bu durum benim hayatımda neler değiştirdi? 

Bi kere ürün skalam o kadar azaldı ki, daha seçici, daha minimalist, tasarruf yapan bir insana döndüm. Bayram indirimi, anneler günü indirimi cart indirimi curt indirimi sırasında ne kadar az para harcadığımı tahmin de edersiniz ^^ Organik ürünlerle, esanslar, yağlarla uğraşmak gibi yeni ve kendimi geliştirebileceğim bir hobi edindim. Aldığınız ürünlerle şişelerce, ŞİŞELERCE! farklı ve yeni ürün elde edebiliyorsunuz ki bu ne kadar hesaplı bir şey anlatamam size. Aldığım veya yaptığım ürünlerin içerisindeki gereksiz kimyasallardan eskisi kadar endişe etmiyorum. 
Hepsinden öte sadece tüketici olunan bir yaşam tarzından uzaklaşmışım gibi geliyor ki bu beni çok mutlu ediyor.Daha güzel bir dünya bırakmak için bir adım daha atmış olmak ne kadar güzel bir şey düşünsenize...


'Bir adım daha' dedim çünkü dediğim gibi istediğim şekilde vegan veya vejetaryen olacak kadar iradeli ve koca yürekli değilsem de kendimce yaptığım bir şeyler var. Bunları yazıyorum ki belki size de bir ilham olur çünkü çooooooook küçük, basit ama anlamlı adımlar.
  1. İki seneden fazladır mümkün mertebe hiç poşet kullanmıyorum. Çantamda devamlı file ve alışveriş çantası taşıyorum ki doğaya bir atık plastik parçası daha bırakmak zorunda olmayayım. Son zamanlarda moda olup milyar milyor liraya satılan file çantalar gözünüzü korkutmasın ben Tahtakale'den 5 tl'ye alıyorum. 
  2. Lise zamanlarımda aktif bir Greenpeace gönüllüsüydüm. O zamanlardan beri deodorant kullanmışlığım yok. Mumları, roll-on ları tercih ediyorum. Gaz ürünlerin ozona ne kadar zararlı olduğundan haberiniz var mı?
  3. Pilleri asla ama asla çöpe atmam!!! İsterse aylarca vaktim olmasın, ne kadar çok pil çöpü çıkıyor sanki, kenarda biriktirir sonra gözüme kestirdiğim yakın bir yere ilk fırsatta atarım. Pil ne kadarcık şey, birikirken yer bile kaplamıyor.
  4. Son yıllarda sokağımıza cam geri dönüşüm kutusu geldiğinden cam ürünleri de biriktiriyorum. Sokakta olduğundan atmak kolay oluyor. Ama açıkçası ondan önce böyle bir alışkanlığım yoktu maalesef. 
  5. Evden çıkarken her zaman yanıma bir termosla su alıyorum. Pet şişe sulardan tüketmek istemiyorum. Ama maalesef bazen çok sıcak günlerde suyum bitiyor ve ben yine su almak zorunda kalıyorum. İşte o zaman da o şişeyi eve getirip hijyen ve sağlık sınırlarını zorlamayacak bir süre boyunca suluk olarak kullanıyorum. Sonra atıyorum.
  6. Asla asla asla ama asla hiçbir yere çöp atmam! Bunu burda bir madde olarak söylemek bile utanç verici ama doğada kaybolur diye çekirdek çöplerini falan atanları çok görüyoruz. Sakız, kağıt vb. hiçbirisinin affı yok arkadaşlar. Çöp tenekesi yoksa çantamdaki alışveriş poşetine çöpümü koyar, eve gidene kadar taşırım.
  7. Plastik diş fırçalarını artık kesinlikle kullanmamalıyız. Ben uzun bir süredir otomatik fırça kullanıyorum ama ondan daha da iyisi bambu fırçalar olsa gerek. Plastik fırça alacağınıza rahatlıkla bambu fırça alabilirsiniz bence. (bu madde sonradan aklıma geldi, ekledim^^)

İnanın bana bunlar o kadar başlangıç seviyesinde ve basit adımlar ki... Aranızdan birisi ben şu maddeyi yapamam çünkü şu sebeple diyebilir mi, öyle bir sebep olabilir mi çok merak ediyorum. Öyle bir durum varsa yazın lütfen. 

Bunun evdeki kağıt metal vb. tüm atıkları ayırmak, plastik ambalajlı hiçbir ürünü (gıda, kozmetik, temizlik vb) almamak ve hatta zero waste denilen hiç atık çıkartmayan bir yaşam tarzını benimsemek gibi çok daha ileri, keşke yapabilsek dedirten ve çevreye duyarlı seviyeleri var ki, inşallah bir gün başlayabilirim de size de yazar, anlatırım. 

Umarım size biraz da olsa ilham olur, ufacık yerlerden bile kendinizi, dünyayı değiştirmek için bir adım atabileceğinizi anlar, hayatın ucundan tutarsınız. 

Doğaya, hayvanlara ve tabii ki geleceğinize, kendinize iyi davranın!


9 Ağustos 2018 Perşembe

İzledim: Secret Queen Makers

Geçen senenin Lotte Duty Free'nin tanıtımı için birbirinden mükemmel ERKEKlerle çekilmiş mini dizisini hatırlarsınız sanırım?


Allahım kadroya bakın!!!

Hah işte o tanıtım amaçlı çekilen mini dizinin 2018 versiyonu da bu dizi.


Bu senenin konusunda, kendisine hiç güveni olmayan ve çok 'çirkin' görülen kızımız artık güzellik melekleri mi desek, yardım melekler mi desek bilemedim, 6 mükemmel adamın yardımıyla baştan doğuyor adeta.

Bu senenin kadrosunda geçen seneden sabit kalan Lee Joon Gi ve yeni eklenen Changsung (2PM), Lee Teuk (Super Junior), Chan Yeol (EXO), Sehun (EXO) ve şarkıcı Chi Yeul var.

Ben Kpop'tan pek anlamadığım için bu senenin idol dolu kadrosundansa geçen senenin aktör dolu kadrosuna daha çok bayılmıştım. Ama her yerde olan Joon Gi kalp ben!


Yalnız başrol kızımız Go Won Hee'nin, geçen seneki şuan yüzü gözümün önüne bile gelmeyen anlamsız kızdan daha hatrı sayılır birisi olması hoşuma gitti. 


Reklam olarak bakarsak;
Mükemmel bir fikir yani, keşke bizde de yapsa büyük markalar. Dizi boyunca Lotte'nin dört bir köşesini bize gezdirdiler, bazı markaların da reklam içinde reklamını yaptılar. Öyle bir çekmişler ki Kore'ye gelen turistler için turun odak noktası Duty Free gezmekmiş yani, yersen. 

Dizi olarak bakarsak;
Konusu elbette ki fantastik. Kızımız aynı diğer seride olduğu gibi yakışıklı çocuklarımızın her biriyle bir bölümde sırayla ve ayrı ayrı karşılaşıyor. Yalnız ben bu güya 'çirkin' kızların güzelleşmesi temalı hiçbir şeyi sevmiyorum. Kore'deki (veya dünyadaki) bu dış güzellik budalalığına gıcık olmanın yanı sıra kız çirkin değil yani. Niye çirkin dediklerini anlamıyorum. Anlamayınca da zevki kalmıyor hahahaha. Güzelleştiği zamandaki tek farkı düz fön, bedenine oturan kıyafetler ve yanaklarının kızarıklığını kapatan bi fondöten felan. 

Bu konuya karşı benim şahsi antipatim elbette, yoksa dizi fena değil. Aman zaten 15er dakikacık 7 bölüm. Böyle güzel adamların hatrına çiğ tavuk bile yenirken dizi mi izlenmez^^ Hele benim gibi değil de Kpop'tan falan anlayan biriyseniz ohoooooooo buyrun bayram yerine^-^

Keyifli seyirler^^


1 Ağustos 2018 Çarşamba

İzledim: Lawless Lawyer


Hem yumruklarını hem de keskin zekasını kullanarak çalışan bir avukat olan Bong Sang Pil, aniden eline geçen bir bilgiyle memleketine geri dönüp annesinin intikamını almak ister. Tüm yönetimi kontrolleri altına almış şehrin ileri gelenlerinden oluşan bir topluluğu çökertmek için, kendisiyle kader ortaklığı olan avukat Ha Yae Ji ile iş birliği yaparlar.

Arkadaşlar konuyu yazdım ama konu bahane, kadro şahane. Yorumuma başlamadan önce şu devasa kadroya bakar mısınız!!!


Lee Joon Gi'ye olan hayranlığımı bilmeyeniniz yoktur. Kendi jenerasyonundaki bütttttün ünlü aktörler arasında en iyi oyunculuk yapanlardan birisidir bence tartışmasız. Mükemmel bir oyuncu.

Karakteri Bong Sang Pil'de az efsane değildi hani bu dizide. Öyle bir adam ki insanın iliklerine kadar güven uyandırıyor. Yani keşke sevgilim, abim yada arkadaşım olsaydı diyebileceğiniz bir tip. Çok beğendim.


Ama dizinin asıl efsanesi Choi Min Soo! 
Bu adam kral arkadaşlar! Tek kelimeyle. Böyle bir oyunculuk, aksan, tonlama, mimik yok! Başka dizi veya filmlerde izlediyseniz ne demek istediğim anlamışsınızdır. Hem karizmatik hem komik büyük efsane.
Buralarda biyerlerde yorumdan sıkılır çıkmaya karar verirseniz direk yazının sonuna inip Choi Min Soo ile ilgili hazırladığım ufak köşeyi okumanızı tavsiye ederim.

Ayrıca bu efsanelere ilaveten...


Lee Hye Young


Ahn Nae Sang


Yum Hye Ran


Park Ho San
Prison Playbook'u yazarken ne kadar bayıldığımdan bahsetmiştim. Sonra adam birden coştu zaten. Aynı yıl içinde My Mister ve Lawless Lawyer'ı sığdırarak banka hesabını epey bi doldurdu sanırım.


Ve tabi başrolde Seo Ye Ji. Oyunculuğuyla ağzımı açık bırakmadığından, "olsa da olur olmasa da olur" dedirttiğinden sona bıraktım kendisini hihihi

Ve adını yazmadığım bir sürü mükemmel oyuncu! Hepsi de yeri doldurulamaz karakterlerdi gerçekten.


Dizinin alt tonundan bir aşk hikayesi ilerliyor elbette. Güzel bir çiftimiz var. Ama benim gibi "aşk olmayan dizileri izlemeyi sevmiyorum" diyen birisine bile "aşk olmasa da olurmuş" dedirtti. Romantizm varla yok arası. Hikaye öyle hararetli ve hareketli ilerliyor ki aşka hiç odaklanamıyorsunuz. Var mı yok mu anlamıyorsunuz. Nasıl ne zaman başladı, ilişkileri romantik mi takip edemiyorsunuz. Benim hiç dikkatimi çekmedi bile yani.


Dizinin esas çifti Lee Joon Gi ve Choi Min Soo'nun canlandırdığı Bong Sang Pil-Ahn Oh Joo çiftiydi. Çok enteresan, bromance desen bromance değil. Ama bu ikili iki düşman arasındaki mükemmel kimyayı yansıttı ekrana. Uyum, bakışmalar her şey akıl almaz derecede güzeldi. 

Özellikle bir hastane sahnesi var ki! Önce bir olup kötü adamlara karşı dövüşüyorlar, sonra bir arada birbirlerine birer yumruk çakıp tekrar diğer adamlarla dövüşmeye başlıyorlar. Çok iyi sahneydi be!

Kamera arkalarını izlerseniz, bir veteran olan Choi Min Soo'nun Lee Joon Gi'ye nasıl öğütler verdiğini, Joon Gi'nin de saygıyla ve hayranlıkla dinleyip onları yerine getirdiğini ve çekim dışında bile ikisinin mükemmel anlaştığını görebilirsiniz. Sanırım bu ikiliyi bu kadar etkileyici yapan dışarıda da böyle uyumlu olmalarıydı. 


Dizide bir diğer güzel uyum da bu çetedeydi ki ne kadar anlatsam az. O aşırı komik ve eğlenceli sahneleri mutlaka izlemeniz lazım^^


Dizi genel olarak çok klişe bir konuya sahip aslında: benim en sevmediğim hukuki çatışmalar, iyilerin kötüleri hapse sokmaya çalışması felan... Ama dizinin işlenişi ve oyuncu kadrosu o kadar efsane ki, "heralde 3 bölüm falan izlemişimdir" diye düşündüğümde 9. bölümdeydim. Öyle hızlı akmış dizi.

Dizinin geçtiği yer Giseong maalesef bana küçük bir Türkiye'yi anımsattı. Adaletsizlik diz boyu, adaletsizliği yapanlar en yüksek mertebelerdeki kişiler, ve halk bu durumlar gözlerine sokulduğunda bile görmüyor, görmemiş gibi davranıyor yada inanmayıp bir koyunu oynuyor sonuna kadar. İt ite, it kuyruğuna sistemiyle, kraldan çok kralcı olanlar kol geziyor etrafta. İşin en acı yanı, dizide bile eğer kötüler bir noktada birbirine girmeseydi, iyiler asla kazanamayacaktı. Dizide bile böyleyse biz gerçek hayatta ne yapalım???

İzlerken bunları düşünmek biraz üzdü beni...


Gelelim daha eğlenceli bir kısma: aksiyon sahneleri. Arkadaşlar dizinin aksiyon sahneleri bir efsane. Ben dövüş izlemeyi çok sevmem genelde ama burda bazı sahneleri başa sarıp izledim. Dövüş sahneleri değil adeta dans koreografisiydi çünkü. BA-YIL-DIM! İşin en güzel yanı Lee Joon Gi'nin her bir sahneyi gerçekten bizzat çekmiş olması, ve o hareketleri gerçekten yapabilmesi. Kablo falan kullanmıyor yani adam. Kendisi her dövüş sanatı dalında bilmem kaçıncı kemere bilmem ne renk kuşağa sahip. İnstagramını azıcık takip ederseniz dünya şampiyonu adamlarla kıçı çıkana kadar antrenman yaptığını görebilirsiniz. Bu konuda kendisine büyük hayranım gerçekten.


Yukarıda da bir ara yazdığım gibi, kamera arkası görüntülerini de youtubedan mutlaka izlemenizi tavsiye ederim. Aşırı eğlenceli çünkü. Bu şeytan tüylü Lee Joon Gi, hangi diziye girse devamlı bir komiklikler, herkesi eğlendirmeler, büyüklerine ekstra saygı, küçükleriyle şakalaşmalar felan... Çok acayip bişey. Hele de Choi Min Soo gibi komik bir adamla bir araya gelince bomba olmuşlar.


Genel olarak dizi bence çooook güzeldi. Senaryonun akışının güzelliğinden ve kadrodan bikaç milyar milyor kere bahsettiysem, atmosferin güzelliğinden, ve komedinin de ne kadar bol olduğundan bahsedeyim ozaman. Yani mahkemeler, davalar, dövüş, kötü adamlar derken iç karartıcı bir dizi sanmayın. Tam aksine komik ve çok eğlenceli de. 

İç rahatlığıyla tavsiye ediyorum!


Biliyorum yorum değil kitap yazdım. Sanki yeteri kadar yazmamışım gibi Choi Min Soo'dan da bahseden özel bir yazı yazmak istiyorum. Onu azıcık daha tanıyın istedim.


Choi Min Soo, hiç oyunculuk yapamasaydı bile kendisine hayran bırakacak bir adam aslında. Ailesiyle birlikte yada kendisi yer aldığı bazı reality showları izlerseniz ne demek istediğimi anlayacağınızdan eminim. 
Nev-i şahsına münhasır denir yaa, işte o bu adam! Giyim tarzı, ses tonu, konuşma şekliyle ayrı bir karizmayken yaşam tarzı da enteresan. 60larına yaklaşmışken motosiklet kullanan, harmonika çalan, arkadaşlarıyla birlikte elleriyle kurduğu bodrum katındaki bir depoda yer alan toplama bir mekanda takılıp gitar çalıp şarkı söyleyen ama aynı zamanda diorama denen minyatür eşyalar yaratma hobisiyle ilgilenen bir adam. Bir de eskiden büyük bir kılıç ustasıymış, yarışmalara katılıp ödül alan cinsten hatta, sonra oyunculuk şarkıcılık... 2008 civarında bir sokak kavgasına adı karışıp halk tarafından kötülenince, pişman olup 1 sene boyunca ailesini terk ederek dağda tek başına yaşayıp inzivaya çekilen bir adam. Dışarda sert duruşu ve karizmasıyla herkesin ya korktuğu yada büyük saygı duyduğu ama evde karısının yanında dünyanın en şapşik, en esprili, en kedi gibi adamı olan, insanların korkudan önünde eğildiği ama karısının sakalını çekerek azarladığı bir adam. 

Ailesine ve karısına olan aşkını anlatamam! İnanılmaz bir aşk ve aile adamı. "Benim karım gibi bir kadın bulamazsanız asla evlenmeyin" diyebilecek bir romantik. Karısıyla nasıl tanıştığı, nasıl evlenme teklifi ettiğiyle ilgili hikayenin olduğu şu videoyu izlerseniz belki anlarsınız ne demek istediğimi. Daha çok yazasım var ama sıkılırsınız diye kesiyorum^^ Choi Min Soo ve ailesine bir göz atın, pişman olmazsınız^^