Geleneksel sonbahar aramı vermeden önce son zamanların en çok ses getiren dizisinden bahsedeyim de aklımızda kalmasın dedim.
Hepi topu 10 bölümlük dizi nasıl sükse yaptıysa sanki 1 senedir bu dizinin bitmesini beklemişim gibi hissediyorum inanın ki.
İlişkilere inanmayan flörtleşme ustası Park Jae Eon ile kendisini onun ağından kurtaramayan Yoo Na Bi arasındaki gerilimli kaçan kovalanır hikayesini izliyoruz.
Geleneksel yazı tarzım olan 'önce karakterlerden bahsedelim' i bir kenara bırakıp önce diziden bahsetmek istiyorum size bugün.
Dizi ses getirdiği kadar var öncelikle. Kore dizi dünyası için oldukça çığır açıcı bir yapım. Eskinin dudakları birbirine değdirerek öpüşmüşçülük oynayan çiftlerinden bu noktaya gelinmiş olmasına ben bile inanamadım izlerken. Kore TV sektörü için çok erotik sayılabilecek sahneler olduğu gibi (Amerikan TV sektörü için tabii ki çekirdek) lezbiyen bir çifte de yer verilmiş. Çok büyük bir zevkle izledim ben bu özgür yapımı o yüzden. Umut ediyorum ki bir gün bizim televizyonlarımız da bu ileri görüşlülüğe kavuşur.
Bu arada LGBT+ dostu bir blogtasınız arkadaşlar. Bu dizideki lezbiyen çift varlığından gram rahatsız olan derhal blogu terk edebilir. Burası homofobikliği hoş gören bir ortam değil haberiniz olsun.
Neyse devam ediyorum..
Dizi standart Kore dizisi kalıplarının çok dışında; sadece cesur sahnelerden bahsetmiyorum, konu ve gidişat olarak da oldukça farklı. Ama gerçekçi. Yani burda anlatılan hikaye her dizide gördüğümüz Romeo ve Juliet edasındaki romantik komedi aşk hikayelerinden çok daha gerçek. Gördüğü her kızı götürmeye çalışan erkek gerçek, karşısındaki erkeğin cazibesine kapılan kız gerçek, psikolojik sorunlar gerçek, okul hikayeleri gerçek... Dolayısıyla oldukça farklı ama güzel bir dizi çıkmış ortaya.
Hemen her dizideki romantizm matematiğini arıyorsanız ama, bu diziden pek de memnun kalmazsınız.
Yalnız belirtmem lazım ki ilk yarısındaki çarpıcılık ve sürükleyicilik ikinci yarıda hafiften azalıyor, ufaktan bir sıkıcı oluyor. Yine de farklı renkleri görmek baki elbette.
Başroldek Park Jae Eon rolünde Song Kang'ı izliyoruz. En son oldukça iyi yorumlar alan Navillera dizisi dışında hemen her yerde izledim, son zamanların en popüler oyuncularından kendisi. Ama maalesef ki hiç tipim değil. Yani çok güzel bi çocuk, böyle tabirleri hiç sevmem ama deyim yerindeyse 'kız gibi'. Bu kadar güzellik bir erkeğe fazla benim zevkim için.
Park Jae Eon diğer yandan çok farklı. Hala benim tarzım değil ama eminim ki ona karşı koyacak kadın yoktur yer yüzünde. Bi kere acayip sensual bi adam. Kendinin, yakışıklılığının, cazibesinin acayip farkında ve bunu çok güzel kullanıyor. Gözünün ucuyla bakışından bardak alışına, yemek yiyişinden gülüşüne, elinde tamir aletleri demir kaynakçılığı yapışından kalem tutuşuna her hareketinde istemsiz bir erotizm var. Kadınlarla iletişim kurarken kullandığı temaslı vücut dilinde ise oldukça istemli bir erotizm... Bu kadar tatlı tatlı ve inceden flörtleşen bir adama hayır diyebilecek bir kadın tanımıyorum ben.
Ama hastalıklı bir yani var tabii ki bu halinin, oldukça da tehlikeli bence. Yani bi Friends-Joey tatlılığında değil daha korku-gerilim havasında. Elini veren kolunu alamaz eminim ki.
Yoo Na Bi rolünde ise Han Soo Hee'yi izledik. İşte tam da bu paragrafta işler çizgisinden çıkacak şimdi...
Han So Hee'den nefret ettim. Ama öyle böyle değil!!! Ortaya koyduğu bu zayıf ve ezik karakter, bi kadın olarak utanç verdi bana. Böyle bir kadının arkadaşım olmasını asla istemezdim. Aptal bir kadında olabilecek hemen her kötü özellik vardı kendisinde.
İç sesinin ağzına kürekle vurasım geldi.
Kendisinde asla değer vermeyen, kendini gittikçe daha da değersizleştiren, bir erkeğin peşinde köpek olan ezik kadın modeline asla katlanamıyorum. Ortada değecek bir adam olsa neyse dersin... Dizinin başından sonuna adamın ağzının içine bakarak yaşadı. Saçını onun keyfine göre yaptı, onun duymasını istediği lafları konuştu, karşısında mum kesildi, çocuk hoşuna gitmeyen bişey duyacak diye her zaman diken üstünde yaşadı, her kelimesinde çocuğun yüzüne baktı tepkisini ölçmek için. Bu kadar mı karakterin yok senin? Bu kadar mı kendin düşünüp konuşacak, yaşayacak kadar bütün bi insan değilsin???
Bu arada çocuk kızı ufaktan ufaktan çaktırmadan götürürken bir yandan da işine gücüne bakıyor, başarı tavanda yurt dışından teklifler falan... Bu salak iyice mala bağlamış, aklı fikri belden aşağı çocukta, işi gücü sallamış başarısızlıktan eriyor. İyice oğlan delisi olmuş çocukla yatıp kalkmak dışında gözü başka bişey görmüyor. Sinirden zor izledim o zavallı hallerini gerçekten.
Genel olarak erkeksiz duramayan bi karakterdi kız zaten. Daha erkek arkadaşıyla ayrıldığı gün abayı yaktı bu çocuğa. Onunla olur mu olmaz mı ikileminde alt dönemden çocuğu buldu o olmayınca buna döndü derken araya bi de çocukluk arkadaşını soktu. Normal mi yani bu durum? Bunları yapan erkek bi karakter olsa ne küfürler etmiştim de... Bu kendimi tutmuş halim.
Bu arada kız oğlan delisi olmasa da pek matah bi karakter değil yani bence. Zorla gülümseyen, sevimsiz ve oldukça mıymıntı bi tipti. Devamlı mik mik suratlar bişeyler. Milletin enerjisini düşüren, tadını kaçıran haller.
Çocukluk arkadaşına davranışı mesela beni çileden çıkardı. Onu cebinde tutması, kabalığı, kullanması, son bölümde çiçeği eline tutuşturuşu... Hele son sahnede bi bakışı var ki... Ama yuh aç köpek diyesi geliyor insanın bi tek izleyen anlar ne dediğimi..
Size iki fotoluk nefretimi düktüm buraya ama inanın 100 fotoluk nefret doluyum aslında. Çok sinirlendim izlerken, onun yerine defalarca utanıp yerin dibinde girdim. Aşk gurur tanımaz derler ama bi kadın da bu kadar gurursuz ve oğlan budalası olmamalı bence.
Neyse efendim konu değiştirelim..
Çift olarak aralarındakinin aşk olduğuna beni ikna edebilecek hiç bir sahne ve olay örgüsü yoktu dizide. Tamamen cinsel çekim diyorum, kaçan kovalanır diyorum başka da bişey demiyorum.
Bana kalırsa dizinin 2 tane güzel çifti vardı. İlk çift bu; Ji Wan ve Sol. Bayıldım bu ikiliye. Aşırı gerçekçi. Aşkın doğuş noktasından ilerleyişi, tedirginlikler, kavgalar, kopamama, korku... Herşey nokta atışıydı. Çok sevdim. Bu arada kızların ikisi de acayip güzeldi, başroldeki kızdan daha da güzel vallahi maşallah.
İkinci çift de Bit Na ve Kyu Hyun. Bunlara da bayıldım, kendi dizileri olsa izlerim. Arkadaşlıktan aşka geçerken yaşananlar, o aşkın doğuşunun inandırıcı olması, ikilinin birbirine uyumu falan çok akıcı ve güzel bir hikayeydi.
Ki burdan doğrudan olarak benim dizide en beğendiğim beye geçiyoruz: Nam Kyu Hyun. Karakteri huy suy olarak da çok sevdim ama esasen tam benim tipim bu. Böyle aşırı bebek güzelliği olmayan, kemikli ve hatlı bir surat. Oldukça erkeksi hal ve tavırlar, dev bi karizma ama altında sevdiği kadına karşı sonsuz bir şefkat, yardımseverlik, sevecenlik ve sadece ona gösterdiği şirin ve savunmasız yanı. Bu çocuk dizinin epey yan karakterlerinden birisi olsa da ben şahsen bayıldım, favorim oldu. Ses tonuyla şivesinin verdiği o çekiciliğe ise şapka çıkarıyorum.
Dizinin ikinci yarısında ortaya çıkan, ikinci erkek Yang Do Hyuk rolündeki Chae Jong Hyup da es geçilmemesi gereken birisiydi bence. Gittikçe popülerliği artan bir oyuncu bu aralar. Sisyphus'da izlemiştim, yakında da Witch's Diner'ı izleyeceğim, merak ediyorum ordaki halini de. Gülünce insanın yüzünü gülümseten acayip pozitif enerji veren bir adam. Aklı olan bu çocuğu seçerdi bence başka da bişey demiyorum.
Dizinin güzel ama tahmin edilebilir bir sonu vardı. Havada kalmış ve hatta mutsuz sonu bile kaldırabilecek bir diziydi aslında bana kalırsa.
Bittiğinde aklımda bikaç soru kaldı. Mesela Park Jae Eon'un geçmişinde ne olmuş da bu hastalıklı karaktere bürünmüş? Psikolojik bi sorunun olduğu çok belli ama bunun sebebinin açıklanmaması hikayeyi havada bıraktı sanki, çünkü; Park Jae Eon'un geçmişten gelen arkadaşına ve hatta arasının pek de iyi olmadığı annesine dair sahneler vardı. Bu geçmişiyle bağlantılı elementlere değinip sebebi havada bırakmak saçma oldu. Aynı şekilde kelebek takıntısının sebebi? Kelebek çakmağın iki arkadaşta da bulunmuş olması, arada geçen 'Benim kaderim sensin' sözü.. Bunlar hep Park Jae Eon'un sorunlu geçmişine işaret eden yerlerdi ama işaret edip edip tam noktasını göstermediler sonuçta. O zaman dizi boyunca izlediğimiz tüm bu detaylar manasızlaştı benim gözümde.
Yazımın kapanışını dizinin ismine dair küçük bi açıklamayla yapmak istiyorum. Kore dizilerinin isimlerini kafalarına göre İngilizce'ye çevirmelerinden pek hoşlanmıyorum açıkçası. Çünkü orjinal isimler hep diziyle alakalı oluyor. Mesela bu dizinin orjinal adı olan
알고있지만 İngilizceye Nevertheless olarak değil I Know But.. olarak çevriliyor. Yani 'Biliyorum Ama..'
Bu neden önemli? Çünkü dizinin her bölümünün başında dizinin adına göndermeler var. Bölüm başlarında bölüme isim veren ufak bir yazı oluyor, temaları genel olarak kızın kendini nasıl bi işin içine soktuğunu ve sonunun nasıl olacağını bildiğini ama elinden bişey gelmediği/kendine hakim olamadığı üzerine..
Mesele diyor ki:
Sadece ben olmadığımı biliyorum ama...
Hiçbir şeyin değişmeyeceğini biliyorum ama...
Yalan olduğunu biliyorum ama...
Çoktan bittiğini biliyorum ama...
Bu şekilde her bölüm başında bölümün hikayesine atıfta bulunan, içinde dizinin orjinal isminin geçtiği cümleler var. Hepsi de kızın çocuğun ne mal olduğunu bile bile kendini durduramamasını anlatıyor. Dolayısıyla bu orjinal isimlerin kullanılmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Neyse senaristlere ve yapımcılara haber salın bu hatalarından vazgeçsinler hahahaha:))
Çok çok beğendim bu diziyi.o kasvetli ortaö,bölüm isimleri çok çok hoşuma gitti.oğlanın değişimi aralarındaki kimya bence şahaneydi.
YanıtlaSilbence de bölümlerin isimleri, konunun ve karakterlerin farklılığı oldukça güzeldi. ilgiyle izledim en azından alışılagelmiş bir yapım olmadığı için. ama üzerinden zaman geçtikçe daha da az sevdiğimi anlıyorum sanırım. bunca zaman sonra aklımda en .ok kıza ne kadar gıcık olduğum kalmış hahahaha.
Sil